Geçiş mevsimlerini oldum olası sevmem,dökülen yapraklar haddinden fazla kalabalık gelirler bana ve rüzgarın sesi de bütün huzurumu kaçırır. Yani anlayacağınız sonbahar benim için sadece sıkıcıdır. Bir de sonbahar bana sürekli sarıyı anımsatır, sarı da benim için arada kalmış bir renktir ya siyah gibi bütün renkleri eritmiştir ne de beyaz gibi bütün renkleri yansıtabilmiştir. Araftır sarı kısacası. Benim işin siyahla bütün insanları eritip kendi sevgili yalnızlığımın değeri anlamış biriyim. Böyle de çok iyiyim hem nesi var ki yalnızlığın. Affedersini yalnız dedim ama saatimin tik takları dışında evet tamamen yalnızım. Hem bana kafamın içindeki sinir bozucu papağının kulak tırmalayan sesi yetiyor bile. Ne söylediğini soracaksınız ‘Acımazsızsın’ diyor hem de her saniye, her salise. Beni anlamanız için sizin de kafanızın için de sürekli size ‘Acımazsızsın’ diyen bu papağan gibi bir papağan olmalı. İşte o zaman sizinle oturup uzun uzun hasbihal edebiliriz.
Evet, şu acımazlık konusuna gelirsek; hayır efendim değilim. Ben sadece daha fazla üzülmemek için gerekli önlemleri alıp canımı yakanları kendimden uzaklaştırdım. Şimdi olsa yine yaparım, pişman değilim, belki sadece yöntem değiştiririm ama eminim yine yaparım. Beni yanlış anlamayın ben hep böyle değildim, yalnızlığa itildim.bu bir seçim değil, zorlama anlayacağınız. Ama şunu fark ettim canın yansın istemiyorsan önce davranıp sen can yakacaksın ki kimse senin canını yakmaya teşebbüs edemesin yoksa açık hedef haline gelirsin. Beni bu hale getiren sevgili dostlarıma pardon dost sandıklarıma teşekkürü de borç bilirim, zira onlar olmasalar dı ben bu kadar güçlü olamazdım. Beni dünyada iyi insan olduğunu düşünmeme izin verecek kadar kuşkuda bırakmadılar, yani o kadar inandım ki kötü insanların sadece var olduğuna. Var olabilmek için acımasız oldum, bu aynı zamanda bir varoluş mücadelesi. Şimdi gidip onlara sorsak vakti zamanında o sevgi pıtırcığının, her şeye göz yummayan minik kanaryanın gittiğini söylerler. Hayır ben bir yere gitmedim burdayım. Ama sadece benim her şeyi olduğu gibi kabul ettiğim gördüm. Onlar beni olduğum gibi kabul etmediler. Ben onlara göre sadece güzel güzel şakıyan bir bülbül olmalıydım. Düzenlerini bozdum. Oysa ben sadece bir bülbül değildim ki, bazen gamlı bir baykuş, bazen harabalerde gezen bir güvercin, bazen simit attığınız o martı, bazen leş bekleyen bir akbaba, bazen de yalnız kalmak zorunda olan bir kartaldım. Beni yontup yontup şekle sokabilecekleri bir kukla sandılar, hayır ben basit bir kukla değilim. Çünkü kuklaların duyguları, fikirleri, hisleri yoktur; ama benim var.
Elimdeki bardağı duvara fırlattım ve parçalarının tenime değmesine izin verdim, o da parçalanmıştı kalbim gibi.