Yazı yazmayı hayatlarının ayrılmaz bir parçası olarak görenlerin en sadık arkadaşlarından biri kağıt ve defterlerdir. Her ne kadar kağıtlar yazı yazmaktan başka duvar süslemeleri, paketlemeler, süs eşyası yapımı gibi başka pek çok alanda da kullanılıyor olsa da günümüzde hâlâ en önemli yazı araçlarından biridir ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, bu geleneksel yazı aracını hayatımızdan kolayca çıkartabilmemiz mümkün değildir.
Bilindiği gibi, yazının icadı ile kağıdın icadı arasında epeyce fazla bir zaman aralığı var efendim. Kağıdın icadından önce yazılar taşlara, ağaç kabukları ve yapraklara, kil tabletlere, hayvan iskeletlerine ve derilerine, vb. yüzeylere yazılmaktaydı. Bu araçların kullanımındaki zorluklar, daha pratik bir yazı aracının keşfine de zemin hazırladı. Mezopotamya’da yetişen saz ağacından ilk olarak M. Ö. 2500-2000 yılları arasında üretilen papirüsler, kağıdın keşfinde en önemli kilometre taşıydı. Yan yana dizilen sazların preslenip kurutulmasıyla oluşturulan papirüsler, liflerin sıkıştırılmasıyla üretilmekteydi.
Papirüs üretiminin zor olması ve coğrafi koşullarla sınırlı kalması, bu alanda yeni arayışları da beraberinde getirdi ve bu arayışlar içinde, parşömenin keşfi de sağlanmış oldu. Kirece yatırılarak kıllarından arındırılan derinin et ve yağlarının alınmasından sonra gerilerek kurutulmasıyla elde edilen parşömen, değişik malzemelerle zımparalandıktan sonra yazım için hazır hale getirilir. Fakat, parşömen üretiminin de oldukça zahmetli ve masraflı olması, daha pratik bir yazı aracına duyulan gereksinimi ortadan kaldırmaya yeterli olmadı.
Bugün kullandığımız kağıtların ilk örnekleri, Çin’de yaşayan bir memur olan Ts’ai Lun tarafından M. S. 105 yılında icat edilmiştir efendim. Fakat, ilk kağıt hamurunun içeriğinde neler yok neler… Çeşitli bitki artıkları, eski balık ağları, paçavralar, vb. materyaller bol su içinde kaynatılıp karıştırılıyor, elde edilen hamurun düzeltilmesiyle kağıt elde ediliyordu.
Bu yöntem, Avrupa’da ilk olarak İspanya’da 1151 yılında kullanıldı. Matbaanın icadından sonra kağıt ihtiyacının artması, daha hızlı ve pratik bir şekilde kağıt üretimi arayışını da beraberinde getirdi. Bu konuda sürdürülen araştırmalar, 18. yüzyılda yeni bir boyut kazandı. Yaban arılarının kendileri için yaptıkları kağıt kovanını inceleyen bilim insanları, günümüzde kullanılan kağıt üretim teknolojisinin temellerini attılar. 1798 yılında kurulan ilk kağıt fabrikasında, büyük fıçılardan yararlanılarak ince kağıt üretimini kolaylaştıran basit düzenekler kullanıldı.
1803 yılında kağıt üretiminde kullanılmaya başlanan daha ileri düzeydeki makineler, kırtasiyeci Fourdriniert kardeşlerin adını aldı. Fourdriniert makinesinde kağıt, keçe parçaları üzerinde biçim kazanıyor ve son işlemler elle yapılıyordu. 20. yüzyıla kadar bu alanda çok büyük bir değişim görülmezken, ilk olarak 1908 yılında üretilen silindirli makineler, bugünkü kağıt üretim teknolojisini büyük oranda tamamlamış olmaktaydı. Bu makinelerde üretim, seyreltik hamurun elde edilmesiyle başlayıp kurutma ucundaki bobinlerde son bulmakta ve tümüyle el değmeden gerçekleştirilmektedir.
Modern kağıt üretim teknolojisinde kağıt hamuru, telden veya plastikten yapılmış bir bant üzerine aktarılır. Hamurun elde edilmesinde ise esas olarak iki yöntem kullanılır. Bunlardan biri mekanik, diğeri ise kimyasal yöntemdir. Mekanik yöntem, düşük kalitede kağıtların üretilmesinde kullanılır. Örneğin, gazete kağıtları bu türdendir. Bu tür kağıtların hamurunda, yaprağını dökmeyen ağaçlar kullanılır. Kütük halinde kesilen bu ağaçların önce kabukları soyulur, ardından bunlar öğütücüde ufalanır ve suyla yıkanır. Verilen suyun miktarı, aynı zamanda da kağıdın kalitesini etkiler. Miktarın azalması durumunda, sıcaklık artar ve parçalar yeterince ufalanmadan kalır. Miktar arttıkça parçalarda da küçülme gerçekleşir ve daha iyi bir karışım elde edilir. İşte bu odun parçaları ve sudan oluşan karışımdan elde edilen kağıt hamuru, pek çok kez elekten geçirilerek büyük parçalarının öğütülmesinin ardından içindeki fazla suyun emilmesiyle diğer aşamalar için hazır hale getirilir.
Diğer taraftan, kağıt hamurunun üretilmesinde en sık kullanılan kimyasal yöntemde ise hamur üretimine su yerine değişik birtakım kimyasal maddeler katılır. Mekanik yöntemde olduğu gibi çok küçük parçalara ayrılan odun bileşenlerden, yine bir dizi kimyasal yöntemle, istenmeyen maddeler ayrıştırılır ve diğerine oranla çok daha yüksek kalitede bir kağıt hamuru elde edilir. Hamurun içindeki asit ve alkali bileşenler, daha kaliteli bir kağıt üretimini olanaklı kıldığı gibi, yazının da daha kalıcı olmasını sağlar.
Bu iki yöntemden biriyle hazırlanan kağıt hamuru, daha sonra ızgara ağzına yerleştirilir ve yan kısımlarından silkelenerek lif ağı düzenlenir. Izgara deliklerinden akan suyla liflerin kapanması sağlanır ve daha sık bir ağ elde edilir. Fazla suyun emilimi ise ızgaranın altına yerleştirilmiş vakum kasalarla gerçekleştirilir. Bu işlemin ardından, tel kaplı hafif bir merdane, hamur tabakaya üstten basınç uygular. Kağıdın ızgaradan ayrılması, bir başka merdane yardımıyla olur ve bu merdane, aynı zamanda da kağıtta kalan nemi emer. Bu suyun lif ve kimyasal maddeler bakımından zengin olması, yeniden kullanılmasını sağlar. Kağıtlara parlaklık özelliği ise pürüzsüz demirden yapılmış perdahlama merdaneleriyle kazandırılır. Ve son olarak, kağıdın statik elektriği azaltılarak büyük bobinlere sarılması gerçekleştirilir. Kağıt eğer bobin olarak kullanılacaksa boyuna kesilir, böyle kullanılmayacaksa formalar halinde hazırlanır ve sayımı gerçekleştirildikten sonra paketlenir.
İşte böyle efendim… O çok sevdiğimiz, hatta belki bazen yazmaya bile kıyamadığımız kağıtlarımız, genel olarak bu şekilde üretilmekte. Dünya geneline baktığımızda, en büyük üreticinin Çin ve ABD olduğunu görmekteyiz. Türkiye ise yıllık 2,5 milyon ton kağıt ve karton üretimiyle 25. sırada. Fakat maalesef, geri dönüştürülmüş kağıt kullanımında pek de üst sıralarda olmadığımızı belirteyim.
1 ton kağıdın geri dönüştürülmesiyle 17 ağacın kesilmesini önleyebileceğimiz hatırlatmasıyla;
Keyifli yazılar efendim…