‘Öyledir bazen. Bilincini yitirmeye başlarsın. Bir derinliğe batarsın. Çıkmak için çabalamazsın. Başın döner. Daha da dibe batarsın.’
Biri bir kitap aldı eline. Güzel bir kadın. Saçları rüzgarla dans eden. Dokundukça ellerinin takılabileceği buklelerinde. İnce cılız bir kadın, masmavi gözleriyle. Öyle derin öyle sonsuz. Kitaplarını sayan her gün. Her gün radyodan müzikler dinleyen. Saatleri olan. Bir sahili olan. Sanki veda edermiş gibi elini kaldıran gemilere. Gemileri bekleyen. Kimi beklediğini hiç bilemedim ben. Ne sordum ne söyledi. İnce sesli kadın. Yağmurlu havaları sevmeyen kadın. Her gün tek başına aynı yerde içen, yanından bir kitabını ayırmayan. İçki sofrasının baş konuğu kitabının üç kadeh bitene kadar bir sayfasını okuyan. Ve sonra kitabı bırakan.
Aynı yerde içmesek tanıyamazdım onu. Hayatım içmekten ibaretti onu görmeden önce. Onu izlemeye başladığım günden beri, o olmaya başlamıştım. Ona aşık falanda değildim. Hislerimi körelteli yıllar olmuştu. Bu başka bir şeydi. Tanımlayamamıştım.
Saatlerini ezbere biliyordum. Her gün saat 3’te o sahile giderdi. Ve her gün o gemi o saatte ordan geçerdi. Elini kaldırdı yine. Birine veda ediyormuş gibi. Beni fark etmişti. Göz göze gelmiştik 3 Vapuru yol alırken. Tepkisizdi. Uzunca süre gözlerime baktı. Gözlerinde ne olduğunu sezemezdin. Ne anlatmaya çalıştığını. Öyle baktı. Masmavi derinlikle… Başını eğdi. Öyle yakın bir mesafeyle yanımdan geçti ki saçları kirpiklerime takıldı sanki. Hissizliğim durağanlaştı.
Akşam ‘saat’i gelmişti. Üç şarap koydum poşete. O sahile gittim. Gecenin karanlığı çökmüş. Yavaş yavaş içmeye başladım. Şişeler bittikçe denize doğru fırlattım. Bütün şişeler bittikten sonra kalktım.
O sahile gittim. Denizi izlemeye başladım. Geldi. Yine aynı yerde aynı gemiyi bekledi. Saat 3. Elini kaldırdı. Gemi yol aldı. Çantasını açtı. Üç tane kağıt çıkardı. Eğip bükmeye başladı. Yere dizdi üçünü de. Üç tane kağıt gemi. Tek tek denize doğru bıraktı. Arkasını döndü ve gitti. Kağıttan gemilerini izlemeye başladım.
Kağıt geminin şarap şişesiyle 3 Vapurunda karşılaşmasıymış ‘derinlik sarhoşluğu’.
”Ben birini sevmiyordum. O da beni sevmiyordu. Birgün bir yerde randevulaştık. Ben gitmedim. O da gelmedi.”