Dönüştüğümüz haller artık kimsenin algılayamayacağı durumda.
Ne ben seni anlarım ne sen beni. Zaten soran da yok içten bir ‘nasılsın?’ hani cevabı olarak içinde ne varsa dökebileceğin bir ‘nasılsın?’
Fidellerden bahseden kitaplar; yüksek sesle söyleyemediklerimizi biriktirdiğimiz dipsiz kuyular ve sonunda durumu kişiselleştirip yazmak.
Bizi bizden soğutmaya çalışırlar hep.
Anlaşılır yanlarımızı da dipsiz kuyuya itmeye çalışırlar. Böyle ansızın, arkandan gelip, ufak bir dokunuşla.
Ve biz karanlıklarda. Oysa ki paylaşılmışlıklar var, yargılamadan dinleyen dostlar.Azlar ama varlar ve inanmalı olacaklar.
Kendimizi unutuyor oluyoruz bazen klasik söylem keşmekeşin içinde. Susmayan telefonlar, bitmek bilmeyen memnuniyetsizlikler, düzeltilmeye,yoluna konmaya çalışılan bir sürü şey. Vergi memurları, faturalar, birden dolan sonra yine birden boşalan zamanlar.
Suratsız, karşıdan karşıya geçerken neredeyse ezilecek olanlar.
Dönüştürüldüğümüz haller algılanamıyor. Çünkü farkındalık sadece o hep bilinen asla unutulmayan kağıt parçalarına. Şimdi ben kağıt parçaları dediğim için önemsemiyor muyum? Elbette önemsiyorum. Ancak yaşama sebebim olmadı hiçbir zaman kağıt parçaları. Şunca zamandır anladım ki benim için önemli olan kağıtlar; kalemimin üstünde oynadıkları.