Sadece dönüp baksak geçmişe yeterli olur. Oysa nasıl da planlar dururuz her anımızı. Belki plan yapmasak daha kolay olur her şey. Kolay olur kabullenmek. Boş bir sayfa değil ki hayat. Renkleri biz belirleyemeyiz, neyi nereye koyacağını bile belirleyemezsin çoğu zaman. Hayat bir oyun olsa, ‘’oyunbozan’’ derdim Kader’e.
Bir ay öncesinden planlamıştık. Geceden çıksak zor olurdu. Üstelik iş çıkışı olacağından yetişememe ihtimali de vardı. En iyisi cumartesi sabahtan çıkmalıydı yola. Erkenden de uyurduk Cuma günü. Yetişirdik aslında. Kattığımız tüm ihtimallerle… Ya katmadıklarımız? Gece aniden gelen karın ağrıları, yediğim serum, öğlen yediğim yemeğin beni bu hale getirebileceği, o gün yaşadığın en ufak ayrıntı mesela… İçtiğim su bile. Hepsini düşünemezdim.
Ah o yemeği yemeseydim! Değişir miydi sonuç? O gün işe gitmeseydim… Hayır, sonuç değişmezdi. O gün yapacağın ya da yapmayacağın hiçbir şey sonucu değiştirmezdi. Bunun adı kaderdi. Yaşadığın hiçbir şeyi değiştirme şansın olmadı. Olmayacak. Kabullenmek doğru olur mesela. Ya da teslim olmak. Kendini suçlamaktan daha kolay geliyor değil mi? Kesinlikle öyle. Çünkü planı sadece sen yapmıyorsun. Her şey birbirine o kadar bağlı ki ve her şey öyle planlı ki zaten.
Gidemediğin o seyahat, katılamadığın toplantı, yetişemediğin iş görüşmesi… Bunlar senin için planlananların bir parçası zaten. Renkler senin içinde. Belki hayatın her anına yansıtamazsın renklerini ama içini öyle güzel renklere boyarsın ki… Kader senin için siyahı seçtiyse, sen yeşili seç içinden. Öyle derin boya ki. Teslimiyetin, mutluluğa dönüşmüş halini görsün herkes. Kabullenmenin tonu olsun mavi. Dinginliğe kavuştursun. Gökyüzü sarıp sarmalasın seni. Kaçırır mı dersin Kader’in elinden. Denemeli bence. Hayat her şeye değer çünkü.