İNSOMNİA’NIN SAATİ

0
132
İNSOMNİA’NIN SAATİ
İNSOMNİA’NIN SAATİ

Balanur Mahmutoğlu’nun Kitabım üzerine yazdığı yazıdır.

Dilara Pınar Arıç’ın İnsomnia’nın Saati kitabı felsefi tarz taşıyor.

Az önce bitirdim öykü kitabını, birçok bölüm yalnızlıktan şikayet mi ediyor yoksa yalnızlık artık karakterlerin ‘anahtar kelimesi’ mi olmuş  pek anlayamadım. Karakterlerin yalnızlık hoşuna mı gidiyor yoksa yalnız olmaktan şikayet etmek mi hoşlarına gidiyor?

Bir bölümde kartlarla oynayan bir kadın var, kendini üçgen bir kutudaki fare olarak tahayyül ediyor. O kadına ben de aynı o hayal ettiği fare gibi, cam bir kutunun içindeymiş gibi bakabildim. Çünkü şikayet etmesine rağmen dünya ile iletişime geçmiyor. İnsanların arasına karışmadan insanları eleştiriyor, istersen bir milyon insan tanı, hepsi kötü olsun, yorum yapamazsın,  gelecek olanlar ve gitmiş olanlar var. Bu sebeple karakter biraz korkak, hem şikayetçi hem korkak. Kabuğundan çıksa kargaşadan üzüldüğünü de hissetmeyecek belki de. Ama tecrübe de edinecek.
Sayfa 30’da babasına benzemek karakteri mutlu etmiyor ama babanın resmi duvarında? Nefretini her gün kendine hatırlatmayı mı  seviyor?

Sayfa 43 de ‘aşkı zaten kimliksizliğimden kaçış olarak görüyordum. Bir nevi kendini tanıma isteği’ cümlesini birkaç kez okudum ve tepkim ‘ evet ya bu gerçekten böyle, ben de, sen de, herkes de ‘ demek oldu. Yeni biriyle tanıştığında kendi kendinin dikkatini çekersin, birine aşık olduğunda kendini keşfedersin, bu maceracı ruhu sadece aşk mı ateşliyor diye düşünüyorum şu an. Başka barutlar da var ama biz cahiliz bilmiyoruz bence.

Biçim olarak söyleyebileceğim uzun tamlamalar beni yordu okurken, kurgusal bir durum da olmayınca betimlemeler sıktı beni, girişlerde sıkıldım gelişmelerde evet iyi gidiyor dedim sonuca gelince de bu niye böyle bitti şimdi dedim.

Güzel bir deneyimdi, öykü kitabı tercih ettiğim bir tür değildi.

Dilara Pınar Arıç’ın ilk öykü kitabı okunabilir tarzda.