Tek kullanımlık insanlardık. Her sabah jelatinimizi açıp, birbirimizi çiğniyor – şekerimiz bittiğinde de tükürüp atıyorduk kendimizi yatağa. Bir ömürlük – tek kullanımlık insanlardık. Bütün hislerimiz adeta ortasından sıkılmış bir diş macununu andırırken, biz hala ne kadar parladığımızı ispat edercesine gülüyorduk birbirimize. Güle güle atıyorduk kendimizi yatağa… Asla birbirimizi öperek uyandırmıyorduk mesela. Alarmlarımızın kapat tuşuna denk geliyorduk gözümüzü açar açmaz.
Merhaba! Biz yeni çağın yalnızlıklarından faydalanıldığı, küçük kutucuklara hapsedilmiş, duyguları kutu kutu şeylerin içinden yaşamaya alıştırılmış, hiçbir boktan anlamayan, sokaklardan korkan çocuklarıyız. Aslında sokaklar da değil bizi ürküten. Asfalta basan ayakların sahipleri ile göz göze gelmemek derdimiz. Nefret ediyoruz o delip geçen bakışlardan. Neyi ima ettiğini – beğenip, beğenmediğini – bile anlamadığımız o ifade, bizi tekmelenen bir kedi yavrusu gibi kaçırıyor evimize. Yatağa… Kaldırımlarda yerlere yatmış acılar bize burayı sorgulattıkça korkuyoruz. Korktukça kaçıyoruz küçük odalarımıza. Düşünüp- sorgulamamak için daha çok sarılıyoruz yoktan düzenlerimize.
Sokakta bu soğuğun ortasında çorabı yırtık, terliği parçalanmış, üstü-başı kirli birini gördüğümüzde daha da hızlanıyor adımlarımız. Başımıza gelmesini istemediğimiz her şeyden kaçıyoruz. Ama bir bulut gördük mü de dayanamıyoruz. Gündüzleri bulutlardan gülen surat yapıyoruz elimizle gökyüzünü mıncıklayıp. Geceleri ise yıldızlardan isimler yazıyoruz karanlığa. Her kayan yıldıza küçük temenniler ekliyoruz. Onlar ise bir Ege sahilinde kayıveriyorlar ve bize dilek hakkı tanıyorlar izin almadan. İzin diyorum… Çünkü gerçekleşmeyecek her dileğin hayal kırıklıkları ile sınanıyoruz. Bir nevi sözler veriliyor, tutmuyor gökyüzü. Bu dünya binlerce -milyonlarca dört duvar arasından küçük ya da büyük umutlar dilenen insanlar tarafından ayakta kalıyor. Belki de yıkılmak üzere.
Edilen bütün dualar Tanrı’nın varolması için birer dilek gibi. Sanki dileğin gerçekleştiğinde onu sobeleyeceksin gibi. Dualar ediyoruz, acılar çok. Dilekler tutuyoruz, olasılıklar bizi tatmin etmiyor. Sözler veriyoruz, yarın ölebilme ihtimalimizi göze alarak – almayarak. Temennilerimiz gerçekleşsin istiyoruz; çünkü Tanrı’dan başka hiçbir açıklamamız yok. Buraya kapatıldığımıza şaşmamalı.
Ne kadar da piçiz!
Yaşanan dünyanın güzel bir özeti olmuş kısa ve net bir cevap gibi …