Tarihin koynunda birçok sır yatar. Bize ancak istediği kadarını gösterir. Hiçbir sır henüz tam olarak açığa çıkmadı. Tarih her zaman yeniden yazılabilir ve şekillenebilir. Bunun en güzel örnekleri bizim ülkemizde bulunur. Göbekli Tepe örneği, bilinen tarihin yeniden yazılacağını uzmanların ağzından duyduğumuz, yeni ortaya çıkan bir tarihi alan değil midir?
Burada uzun uzun Göbekli Tepe hakkında yazmayacağım. Bunu yapabilecek bilgim maalesef yok. Zaten şu ana kadar, uzmanların söyledikleri de, Göbekli tepe hakkında kimsenin tam olarak ne olduğunu anlatamadığı üzerine görüşler bildirmiyor mu?
Adıyaman Kahta/Nemrut dağı mesela, o heybetli heykellerin, bir dağın başında olmalarının sebebi nedir? Peki. Ya tepesinde piramit şeklinde bulunan kum tepesi? Size o kumun altında insanlık tarihini derinden etkileyecek şeylerin gizlendiğini anlatsam ve o kumların boşaltılmaya çalışılmasının beyhude bir uğraş olduğunu. Çünkü kumu boşaltmaya çalışıp dibine ulaşmaya uğraşmanıza rağmen, bunu başarmanız mümkün olmayacak şekilde tasarlandığını söylesem. Her sırrın bir zamanı var. Tarih ve sırları zamanını bekler.
Böyle birçok sır vardır. Mısır piramitleri hakkında bildiklerimiz sadece buz dağının görünen kısmı. Yoksa Piramidin sadece ucu mu demeliydim?
Mesela, Babil hakkında çok şey söylendiğini bilirsiniz. Astronominin kurucuları. Matematik dehaları.
Şu an kullandığımız astronomik ölçüler, Antik Babil döneminden kalmıştır. Astrolojik burçlar onların mirasıdır. Bu kadar ilime önem veren bir uygarlığın, büyülere, tılsımlara ve nazara takıntılı olarak bağlı kalması ilginçtir. Yapılan araştırmalar: Babillilerin, diğer uygarlıklardan neredeyse 5 kat daha fazla, nazarlık ve tılsım kullandıklarını göstermiştir.
Tarihçi değilim. Sadece onu anlamaya çalışan amatör biriyim. Ama bunca gördüğüm şey, şunu fark etmemi sağladı: HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORUZ.
Maalesef bu gerçek. Önümüzde açıklanmış olarak bize gösterilen şeyler, sadece tarihin izin verdiği ölçülerde görülebilenlerdir. Mısır piramitleri, Adıyaman-Nemrut dağı, Göbeklitepe, ve benzerleri.
İnancım şudur ki: İnsanoğlu hazır oldukça geliyor bilgiler. İnsan idraki arttıkça…
Bu dünyada kaderimize terk edilmiş miyiz? Yoksa kendi kaderimizi kendimiz mi yazıyoruz?
Dan Brown’ın son kitabında dediği gibi ‘’Nereden geldik nereye gidiyoruz…’’
Elbette ilim yoluyla açılacak sırlar kapısı. Bunun başka bir alternatifi yok. Lakin bazı şeyler de var ki, onlar yanlış anlaşılmış veya anlamları saklanmış, karartılmış.
Nedir bunlar? Tek bir cevabı yok aslında. Sadece birkaç örnek verebilirim. Mesela neden insanlar büyülere bu kadar takıntılı? Tamam. Çok eski dönemin insanları için, onlar cahildi, bilimsel araştırmadan habersizdi diyebilirsiniz. Ben de Babil medeniyeti derim o zaman. Astronominin kurucuları. Matematik dehaları. Fırat ve Dicle nehirlerinin sebep olduğu su taşkınlarını önlemek için geliştirdikleri muazzam mühendislik yetilerini örnek gösterebilirim.
Bu ilim bilmemek değil. Bu ilim ve doğaüstü güçleri anlamak ve onlara saygı gösterip, onları bir potada eriterek, medeniyet yolunda ilerlemek…
Son olarak: ‘‘Var olan eskidendir ve olacak olan eskiden olmuştur ve Tanrı geçmiş olanı yeniden arıyor.’’
Konu ilginizi çektiyse blog sayfamı ziyaret edebilirsiniz. Görüşlerinizi, fikirlerinizi burada özgürce ama hakaret içermeyecek şekilde paylaşabilirsiniz. http://www.angelsdia.com/
Saygılarımla.