İçimden bir his uçağın sisten ötürü kalkmayacağı yönündeydi diyerek saçmalamanın anlamı yok. Göz var nizam var. Otelden çıkış yaparken taksiyle bile zor geldim. Bu sisli havada uçak nasıl kalksındı? Ekranlarda iptaller ve tahmini gecikmeler yazıyordu. Böylesi zamanlarda havalimanlarındaki kafeler dolup taşardı. Çaresiz gidip biniş kartımı aldım ve kapıdan geçtim. Hiç olmazsa iptal değildi.
Yanıma okunacak kitap almıştım ve oturup kahve içerken okumayı düşünüyordum. Kafelere sırayla bakınıyordum, doluydular. Başka ne bekliyordum ki? Bekleme koltuklarına geçip kitabımı okumaya başlamıştım. Şimdi kalk ve kâğıt bardaktan içilecek bir kahve al! Uzun bir kuyruk oluşmuştu, gözüm kesmedi beklemeyi. Okumak daha çok keyif verecekti. Yanıma gelip oturup sonra kalkıp giden kaç kişi oldu saymamıştım. Ben sabit ama yanımdaki koltuk sürekli değişken. Dikkat ettiniz mi bilemiyorum ama kötü hava koşullarında havalimanlarında anonslar da azalıyor. Arkada çocuk sesi, yanımda telefonla konuşuyor mu kavga mı ediyor diye emin olamadığım emo kızın anlamsız gelen sözcükleri.
“ Ya bebeğim uçak gecikme be, ya benim kafa manyak. Ben off yani. İner inmez biralama. İnstaya atıyorum bak aç hemen. Gülücüklü öpücük. Bayyy.”
Yok, arkadaş ben ne bundan ne de görüştüğü erkekten umutlu değilim. Benim kafa off yanee. Ne yöne yürüsem diye düşünmeye başladığım anda ayağa kalktım.
Tekerlekli valizini eğerek değil dik tutarak gezinen onu gördüm. Benim gibi o da bir yer arıyor gibi geldi.
Beni fark etmedi ama ben fark etmiştim. Aniden bir sağanak başlar ya hani! O misal. Bütün duygularım bir sağanak gibi her tarafımı sarıp sarmaladı. Eski demek gerekiyordu ve evet eski sevgilimi görmüştüm.
Âşıktık birbirimize.
Bana doğru geliyordu kafası öne eğik. Sürekli öyle yürüyemezsiniz. Kafasını kaldırdığı anda göz göze geldik. Saniyelik bir bakış sonrası hemen arkasını döndü. Ya aynısını yapacaktım… Ani bir kararla koşar adım önüne geçip durdum ve:
- Merhaba!
Öyle bir bakışı vardı ki anlatamam. Elinin tersiyle önümden çekil der gibi bir hareket yaptı ama çekilmedim.
- Ne istiyorsun be?
Çok sinirlenmişti. Tekrar arkasını döndüğü anda yeninden önüne geçtim.
- Nasılsın?
Gözlerini kapadı, kafası önce soluna sonra bana dönerek kaşları çatık halde gözlerini açtı ve elini gergin bir halde tehditkâr olarak açtı.
- Seni görene kadar gayet iyiydim.
- Nasılsın dedim.
Diye yeniden sordum, ama bu kez dişlerini sıkarak ve yine sağ eli tehdit edercesine gerildi.
- Sana ne bundan?
Diye soru mu sordu yoksa cümle miydi kendisi de bilmiyordu bence. Kafasında duran beresini çekip eline aldı. Başımla solumda duran kafeyi işaret ederek sordum.
- Kahve içelim mi?
Yine kaşlarını çattı olabildiğince.
- Hasta mısın sen? Biz ayrılalı çok oldu farkındaysan. Çekilir misin önümden?
Çekilir misin derken misin demişti ama adeta lan yürü git edalarındaydı. Çekilmedim. Bu defa soru değil emir gibi konuştum.
- Kahve içelim.
Lütfen demeyi ihmal etmedim. Kurtulamayacağını anladı bence. Yalnız olduğuna emin olmak istedim.
- Tek misin?
- Evet, tekim ve çok mutluyum.
Alaycı bir tavırlaydı. Oturması için ısrar ettim. Garson olsa ortada duran boş, son masayı ayır derdim de havalimanlarında her mekân self servisti. Elinden valizini alarak masaya doğru yürüdüm. Hışımla gelip oturdu. Kaçmasın diye kendi çantamı bırakıp onun valiziyle yürüyerek kahveleri almaya gittim. Arada bakıyordum ne yapıyor diye. Oflayıp pufluyordu. Kollarını bağdaş yapmıştı. Öfkesi yüzüne yansıyordu ve saçlarını bir eliyle geriye doğru düzeltti. Bir elimde tepsi diğerinde valiz, kahveler dökülmesin diye dikkatle gelip oturdum. Kahvesini önüne koydum ve:
- En sertinden.
Gözlerini kısarak alaycı tavırlarına devam etti.
- Çok iyi etmişsin!
- Afiyet olsun.
- Sana zehir olsun!
Diye bağırdı. Etrafta oturanlar dönüp bize bakmışlardı. Umursamadım. Uçuş kartına bakmak istediğim anda masadan çekerek cebine koydu.
- İyi misin?
Diye yeniden sordum.
- Alçak bir adamsın sen!
Sesi daha gür çıkmıştı ve yine etrafta olan insanlar bize dönüp baktı. Konuşmaya devam ederken işaret parmağı beni gösteriyordu.
- Senden sonra çok iyi oldum emin olabilirsin.
Bu defa bağırmamıştı hiç olmazsa. Gülümsedim. Gülümsemez olsaydım. Kahve bardağını tuttu dökecek gibiydi üstüme ama vazgeçti, yine de lafını esirgemedi.
- Senin yüzünden yaşadığım şehri terk ettim. Yıllar sonra nasıl karşıma geçip gülümseyebiliyorsun sen?
Kesinlikle hesap soruyordu.
- Bak ben…
- Sus konuşma! Kahve içmek istemiyorum. Valizimi alabilir miyim?
Kafamı iki yana sallayarak olmaz demeye getirdim.
- Sen ne utanmaz bir adamsın be!
Sesi yankılanmış olmalıydı. Self servis mekânda bir ilk yaşanarak eleman barın arkasından çıkarak yanımıza teşrif etti ve biraz sessiz olabilir misiniz? Diye soru cümlesiyle rica etti. Kimseye değil bana söyledi üstelik. Oysa bağıran ben değildim.
- Japon olsaydık ve konuşuyor olsaydık-ki onlar bağırarak konuşurlar- buraya kadar gelmezdiniz değil mi?
Soru sorar gibi yaparak alay ettim.
- Ayrıca burası self servis değil mi? Yerine geçsene.
Karşımdakine dönüp onay beklerken dudaklarında gülümsemesini yakaladım. Yakaladığım için kızdı, hemen surat astı ama beceremedi ve:
- Hâlâ ukalasın!
Aradığım fırsatı yakalamış gibi hissettim o an.
- Nasıl gidiyor anlatsana.
Önce sustu konuşmadı kısa bir süre.
- Ceviz kabuğunu doldurmayacak bir nedenden ötürü bırakıp gittikten sonra mı?
Saçlarını geriye doğru savurmuştu. Cevap vermeyince ben, o devam etti.
- Çok mutlu olabilirdik.
Yine sustum.
- Yıkıldım lan ben. Tabii senin umurunda mı? Yıkıldım diyorum ben. Kolumdan tutup zorla ayağa kaldırdılar beni.
- Ama kalktın.
Kızdırmak istemiyordum ama konuşma öyle gelişti. Masaya doğru eğildi.
- Kalkmasaydım daha mutlu olurdun değil mi?
Bana iğrençmişim gibi bakıyordu.
- Seni unutmak için neler yaptım biliyor musun sen?
Yine sesi yükselmişti. Gerginliği gelip gelip gidiyordu.
İki elimi yana açarak.
- Bilmiyorum.
Sen misin bilmeyen? Sesi yükselmeden önce bize bakan elemana doğru seslendim.
- Japon olduğumuzu düşünmeye devam.
- Suratına tükürmeyi çok isterdim.
Gözlerine baktım, kızgınlığı geçmeyecekti. Bir süre sadece kahvesine baktı. Arada birkaç yudum içti. Yormuştu bu gergin hali onu. Konuşmasını istiyordum.
- O gün. Yani ayrıldığımız gün…
- Kafanı kırmalıydım o gün.
Yüzüm ekşimiş gibi oldu bence.
- İnan bana. İnan bana ağzını burnu kanlar içinde bırakmak istedim.
Yan masada oturanlar artık eğilmişçesine dinliyorlardı. Konuyu değişmek değil de yumuşatmak için sordum:
- Hayatında kimse var mı?
Bağıracağını düşünüyordum ama tam tersi çok yumuşaktı.
- Senden sonra kimse olmadı.
Hüzünlü geldi bana hali. Yüzünü yana çevirip koca camlara bakarak sordu:
- Senin var mı?
Masaya eğildim bir elim alnıma doğru gitmişti.
- Benim aslında şey…
Önce bana döndü sonra bir hışımla kalktı ayağa.
- Ne zaman boş durdun ki? Ne zaman tek kaldın ki?
Kahve bardağını- iyi ki kâğıt bardaklardı- önüme doğru masaya sertçe fırlatıverdi. Bütün kahve üstüme gelmişti.
- Kalitesiz bir adamsın sen. Ben salak gibi oturmuş kahve yudumluyorum seninle.
Ayağa kalktım valizini almasına engel olmak için. İşaret parmağını tehdit eder gibi bana uzattı.
- Sakın! Sakın peşimden gelme seni pişman ederim.
Aynı anda uçuşların anonsu arka arkaya yapılmaya başladı. Hızla uzaklaşmaya başladı, ben üstüme temizlemeye uğraşırken. Barda duran eleman masayı temizlemeye gelmişti elinde bezle.
- Beyefendi Japonlar bağırarak konuşuyor olabilirler ama bu şiddet?
- Arkadaşımın ailesi Samuray geleneğinden geliyor.
Üstüm batmıştı. Krem gömlek iğrenç duruyordu ama önemsemedim. Bir süre arayıp durdum alanda onu ama bulamadım. Biniş kapıları yolcuları almaya başlamıştı. Geçip yerime oturdum 7-D. Koridor tarafında oturmayı severim. Çok beklendiğinden olsa gerek herkes biran önce yerine geçmiş ne kadar erken o kadar çabuk kalkış hesabını yapıyordu. Sanırsın ilçe otobüsü. Kule dediğin ne işe yarar? Uçak hazır mı? Kalk gitsin. Yanımda oturan yeni yetme iyi uçuşlar dedi ama keyifsizdim cevap vermedim.
Kalkıştan sonra servis hemen başlamıştı ve ben iyice sıkılmıştım. Biraz önce o konuşmuş dahası azarlamış ben susmuştum. İçecekte almamıştım servisten. Konuşmaya çok ihtiyacım vardı. Ani bir kararla yerimden kalktım. Koridora geçip uçağın gerisine doğru insanlara döndüm yüzümü.
- Lütfen beni dinler misiniz?
Diye yüksek sesle sordum. İnsanların yüzleri haliyle bana döndü, anlık bir panik olmasın diye devam ettim.
- Uçak kaçırma falan değil. Psikopatta değilim. Konuşmaya ihtiyacım var ve sizlere anlatmak istiyorum. Adımın önemi yok ben 7-D.
Yüzler garip bakıyordu. Servisi yapan hostes bile dönüp neler oluyor diye baktı. Sanırım 12-C telefonunu çıkardı ve:
- Anne ve baba bu size son videom olacak.
12-B elinden telefonu alıp susmasını sağladı.
- Uçağa binmeden önce eskiden âşık olduğum biriyle karşılaştım ve kısa süreli oturduk.
Böyle dediğim için, aslında konu aşk olduğu için olsa gerek ortam anında yumuşadı. Cep telefonları çıktı ortaya kayıt alınacaktı belliydi. 7-D olduğum için business sırtımı görüyordu ve birden bir kadın:
- Geriye gelebilir misiniz? Yüzünüzü göremiyoruz amaaaa. Bizinıss
Ben dönüp bakarken bir erkek sesi yükseldi.
- Bizinısınızı yemişim. Bizinıss diye alay etme sizinıss olmayasanız? 14 -A
- Ay pardon. 1-B diyecektim.
Kendimi deli sanıyordum. Yanıldığımı görmek beni mutlu etmişti o an. Uçağın kuyruk kısmında olan hostes pilota bilgi vermiş olmalıydı. Anons yapıldı beklemediğim bir şekilde.
- Sizi dinliyoruz beyefendi. Hikâyeleri severim. Ama geriye gelirseniz ve cihazdan konuşursanız rahatlıkla duyarız.
- Eyvallah.
Dedim. Geri gittim tam kapıdan hemen sonraki yerdeydim. Telefonu çıkardım kordon kısaydı ve kabin görevlisine baktım.
- Evet o. Kabin görevlisi 1
Bu defa kayıt alanlar baştan almamı rica ettiler. Girdik bir yola, dediklerini yapacaktım. Yanımda oturana selam vermemiştim ya, işte o genç koridorda yaklaşarak yere oturdu ve telefonunu açtı.
- Uçağa binmeden önce eskiden âşık olduğum bir kadını gördüm ve…
Gerilerden bir kadın seslendi.
- Adınız ne acaba?
- Adım 7-D olsun demiştim Hanımefendi. Duymadınız sanırım.
Yanıt verdi o kadın.
- Ay duymadım gerçekten. Ben 24-E
- Eyvallah.
Dedim. Sesler yükseliyordu her taraftan.
- Sessiz olabilir miyiz? Adamım sen konuş. 16-A.
Tam konuşacaktım ki, bu defa bir başka kadın:
- Yaşınız kaç acaba? 21-A.
- 34.
- Daha genç görünüyorsunuz. Yine 21-A
- Teşekkür ederim de inanın şişmiştim ama sanıyorum durum daha kötüye gidiyor.
- Sayın yolcular lütfen araya girmeyelim. Yardımcı pilot.
Derin bir nefes aldım. Hemen konuşmadım bir süre bekledim araya giren olur mu diye. Baktım sessizlik hâkim, devam ettim. Anlatmaya başladım. Derken onun söylediği şu ayrılalı çok oldu cümlesinden sonra genç bir kız:
- Ne kadar olmuştu siz ayrılalı? 18 F.
- Altı yıl önce ayrılmıştık.
- Neden ayrılmıştınız? 9-C.
Sebebini anlatmak istemedim tek bir cümle ile ayrılmamızın müsebbibini söyledim.
- Ona ne oluyormuş? 3-F
Olanları anlatmak zorunda kaldım, neden ayrıldığımızı. Boğazım kurumuştu anlatırken. Su uzattılar hemen.
- Su için lütfen. Yine ben bizinıss 1-B
Devam ettim.
- Eski aşkıma kahve içelim dedim. Tek misin diye sordum.
- Tek miymiş? 6-D.
- Evet tekmiş. Tek ve çok mutluymuş.
- Bence yalan söylüyordu. 26-D.
Anlatmaya devam ettim. Herkes pür dikkat beni dinliyordu. Konuşmammızı dahası onun konuşmalarını aynen aktarmaya gayret ediyordum.
- Benim yüzümden şehri terk ettiğini hatırlattı.
Gözler açıldı iyice, nefesler tutulmuştu sanki. Adeta herkes ee der gibi bakıyordu. Suratım yerlerdeydi o an, boşluğa baktım koridora doğru. Şişmiştim demiştim daha önce artık patlayacaktım.
- Terk etmişti bu doğru. Ama bilmiyordu benim de o şehri terk ettiğimi.
- Ay! Çok romantik. 11-F
Parmaklarını öperek bana öpücük gönderdi. Gençten bir kızdı.
- Sağol tatlım.
- Söyledin mi ona senin de şehri terk ettiğini? 4-B
- Söyleyemedim çünkü kızıp duruyordu.
- Dır dırları bitmez zaten kadınların. 15-D
Neyse konuşmaya devam ettim. Onun söylediklerini tekrarlıyordum.
- Çok mutlu olabilirdik dedi bir de.
- Ay yapma yaaa. Kadın gerçekten âşıkmış ama yaaa. Pardon pardon. 11-F
- Yıkılmış sonra. Zorla ayağa kaldırmışlar. Ama diyemedim ona, beni yerden kazımak zorunda kaldılar diye.
Yaşlıca bir teyze seslendi.
- Çocuğum annen ve baban çok güzel çocuk yetiştirmişler bence. Asım bizim numara kaçtı?
- 8-A
- 8-A çocuğum.
- Teşekkür ederim teyzeciğim. Sizin ve Asım Amcanın ellerinden öpüyorum.
- Güzel çocuksun belli. Değil mi Asım? Numara kaçtı Asım?
- 8-A
- 8-A çocuğum.
- Beni unutmak için çok şey yapmış. Oysa bilmiyor benim onu unutmamak için neler yaptığımı.
Güzel bir kadındı araya giren.
- Unuttunuz mu? Merakımdan soruyorum. 5-D.
- Ne zaman aklımdan çıktı ki?
Ben bunalıma girmiştim o an. Bizinıss portakal suyuna votka dökmek üzereydi bana bakarak. Kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım onaylar gibi. Parmağımla karıştırsam mı der gibi parmağını gösterdi. Sorun değil der gibi kafamı salladım.
- Ses neden gelmiyor 17-A
Kadehi alıp bir yudum içtim. Bizinıss’a başparmağımla ok işareti yaptım.
- Afiyet olsun bizinıss 1-B
- Sonra sordum hayatında biri var mı diye.
- Lütfen yok demiş olsun. 11-F
- Yokmuş. Benden sonra kimse olmamış.
- Ay! kadın da unutmamış. Yazık ya kadına da. 11-F
- Bana sordu benim hayatımda biri var mı diye.
- Var mı? 11-F
- Var diyemedim çünkü bırakmadı. Hayatımda senden başka kim olabilir diyemedim.
- Bunu ona mutlaka söylemelisin adamım. 2-C
- Gerek yok söylemesine ben videoya alıyorum bunu haberlere veririz mutlaka izler. Youtuber olabilirim sayende. Seni seviyorum adamım. Üstelik yan koltuğunda oturuyorum kesin youtuber diyecekler. 7-E ve adım…
- Sen bir susar mısın? 11-F
Votkamdan bir yudum daha aldım.
- Ayrılma konuşmasının olduğu gün kafamı kırmak, ağzımı burnumu kanatmak istermiş.
- Hak etmişsin bence adamım. Kusura bakma. 27-D
- Güzel miydi? 20-B
- Çok güzeldi. Duyguları ondan da güzeldi.
- Senin duyguların peki? 22-F
- Sence ne anlatıyor şu anda 7-D? 1-B. Bizinıss.
- Ve ben bugün onu görünce adeta delirdim. Senin için geberiyorum demek isterdim. Gittiğin günden beri kimsesizim demek isterdim.
- Ay! Ölürüm ben size ama yaa. Yine ben 11-F
- Bunları anlatmak istedim çünkü duymasını istediğim şeylerdi.
- Benim bir arkadaşım var yardımı dokunabilir. 3-A
- Çok mu özlediniz? 8-B
- Çok.
- En çok nesini özlediniz? Yine ben 11-F
Anlatmazsam olmazdı.
- Bazen onu evinden almaya giderdim. Kasıtlı olarak yolun karşısında beklerdim.
- Aa neden? 9-C
- Yolun karşısında olurdum çünkü bana doğru gelişini izlemeyi çok severdim. Yürürken, o caddeyi kontrol ederdi ben onu. Arada bana bakarak sağa sola bakması hoşuma giderdi. Gülümserdi bana yürürken. Bildiğine eminim onu izlemeyi sevdiğimi. Bir kadının, erkeğine doğru gelişini izlemek ne demek aranızda bilen var mı?
Birkaç el kalkmıştı sessizce.
- Yanıma gelirdi merhaba demeden. Beklettiği için özür dilemezdi çünkü bilirdi onun bana yürüyüşünü izlemek için saatlerce beklemeyi göze alacağımı.
- Sonra? 11-F.
- Sonra varmış olurdu yanıma ve ben elini tutmaz beline sarılırdım hafifçe. Eğilip yanağını öperken dudaklarım boynuna kayar, öpmek için acele etmezdim.
6-A da oturan kadın, istemsiz elini boynuna dokundurdu. Kim bilir kim geçti aklından?
- Öperken kokusuna çekerdim içime. Ve bana “sokaktayız kendine gel” diyerek gülümserdi.
Bir an sessizleştim. Birkaç kişi derin bir iç çekmişti.
- Adamım bak iner inmez ben haber kanallarına gönderiyorum. Kesin görecek ve duyacak. 7-E.
- İnsan bazen çok içerleniyor.
- Ne gibi? 4-E
- Bugün günlerden Cuma.
- Evet Cuma adamım. 7-E
- Cuma günleri öğleden sonra…
Demek oluyor ki, insan bir yabancının hikâyesini dinlemeyi çok seviyor.
- Öğleden sonra? Kaptan Pilot.
- Öğleden sonra arardı mutlaka ve bana akşam için planın var mı diye sorardı.
Votkayı bir dikişte içmeden önce kalan votkayı da doldurması için uzattım. İkinci minik şişenin tamamı boşaldı ve parmağıyla hızlıca karıştırdı. Kafaya diktim.
- Senden başka planım olamaz derdim. Ne O günden beri Cuma için plan yapmıyorum. Ve bu akşam için yine planım yok.
- Pardon! Özür dilerim adı ne acaba? Sakıncası yoksa söyler misiniz? 10-A
- Sakıncası yok 6-A.