Ahmet Muhip Dıranas… Üç kelimelik bir şiir gibi. Gibi değil, öyle. Uzun bir ‘’I’’ gibi baş verir döşümüzde. Şiirlerini açıp okuyunca, hemen hemen her birinde, sevginin, insan kalma arzusu ve çabasının tadını yakalamak mümkün. Ahmet Muhip Dıranas bu yüzden eşi Münire Dıranas’a ithaf ettiği ve yazdığı tek şiir kitabı olan Şiirler adlı eserine şöyle bir not düşmüş: ‘’Bu kitapta savaş sözcüğünü bulmayacaksın. Kaldı ki, esinim senden gelir.’’
Ne vardır peki Dıranas’ın şiirlerinde sahiden? Sadece güzel komşumuz Fahriye Abla mı? Hayır, aksine Dıranas’ı öldürendir Fahriye Abla. Dıranas çok daha fazlasıdır ve Fahriye Abla gerçekten bir komşudur. Nasıl bir komşu? Tahayyüllerle, imgeler ve metaforlarla yüklü değil, pencere önlerinde, saksı başlarında arz-ı endam eden bir komşu. Sinemaya da uyarlanan ilk şiir olma özelliğine sahip olan Fahriye Abla, Dıranas’ın gençlik arzusunu alevlendiren bir kadın. Dıranas’ı özgün kılan da budur biraz. Yaşadığını, hissettiğini yazar. İlham derdi pek yok gibidir, bu sebeple sembolizmin anlaşılmazlığına başvurmaz, şiirleri berraktır. Hem de bildiğimiz berraklıktandır. Fahriye Abla o yüzden kanlı-canlıdır karşımızda.
Ahmet Muhip Dıranas, şairliğinin yanında nesir yazılarıyla da bilinir. Döneminin ünlü gazetelerinden Zafer, Ulus ve Vatan’da yazıları yayımlanır. Bu gazetelerde günlük atmosfere dair yazılar yazar. Dıranas’ın asıl entelektüel derinliği gazete yazılarından daha net anlaşılır. Müthiş bir edebî birikimi vardır, mitolojiye aşinadır. Doğu ve Batı edebiyatını özümsemiştir. Ülke sorunlarına da duyarsız değildir. Ölümünden sonra Yazılar adlı kitapta toplanan yazılarında yer yer militarist söylemler göze çarpsa da, bir bütün olarak değerlendirildiğinde Dıranas’ın kalemi barışçıdır. Tabulara/kalıplara dokunur, eleştiriler getirir. En çok değindiği konular orman mevzusu, sanata olan duyarsızlık ve politik basiretsizliktir. Özellikle orman/ağaç kıyımı hakkında Dıranas’ın kalemi kanatıcıdır. Yazılarının 5/1’i buna ayrılmıştır, desek abartmış sayılmayız.
Hâl böyleyken Dıranas nesir yazarlığından ziyade, şairliğiyle bilinir. Dıranas, salt bir şiir yazan değil, şiire kafa yorandır. Çok sevdiği dostu – bizim de çok sevdiğimiz- Cahit Sıtkı Tarancı’yla şiirde sese ve biçime önem veren gayretlere girişiyorlar. Dıranas’ın Tarancı’yla giriştikleri bu eylem şiirlerinde vücut bulur. Dıranas’ın şiirlerindeki uyak/kafiye dizimi ağzı yormaz. Kafiye, kelimenin özgül yapısı ve telaffuzla yoğrulunca kendini hissettirir. Uyum, kelime bitince çınlar havada. Yani, kafiye gibi durmayan, ama kafiye gibi kafiyedir bu şiirler. Dize dizimleri de öyledir. Farklı şiirlerde, farklı kalıplarda dizilseler de, her biri kendi içinde gözü yormaz. Sesin ve şeklin hoş bir uyumu vardır.
Dıranas, Cahit Sıtkı gibi karamsar değildir. Ve eşi Münire Dıranas’ın iddia ettiği gibi bohem de.. Tabi şiirleri için konuşuyoruz biz. Çocuğu olmadığından, baba olamadığından dolayı hayatı boyunca bohem bir hayat yaşadığını söyler Münire Dıranas. Dıranas’ın fotoğraflarında sezilir bu. Meyûs bir bakışa sahiptir. İçrek ve derin… Fakat şiirleri? Hayır, asla.. Dıranas’ın şiirleri ne Cahit Sıtkı’nın şiirleri gibi çıkmaz sokaklardan ve dönülmez yollardan oluşur, ne de eşinin söylediği gibi bohemlik taşır. Belki fazlaca lirik, belki fazlaca arzu ve özlem.. Ama asla karamsar ve bohem değil..
Dıranas doğaya tutkundur. Şiirlerinde ve nesirlerinde sıklıkla işler bunu. Uzun, destansı Ağrı şiiri Ağrı için yazılabilecek en iyi güzellemelerdendir. Yamacına uzanmış, öyle yazmış gibidir şiiri. Ki bu muhtemeldir. Zira, Dıranas Ağrı’da yapmıştır askerliğini. Bunun yanında Dıranas’ın hemen her şiirinde bir ağaç, bir yıldız, bir rüzgâr, bir park baş verir. Bu, salt bir pastoral tasvir değildir, bilakis iç gıdıklayan bir arzu uyandırır içlerde.
Arzu demişken… Dıranas’ın şiir dilinde arzu/tutku hafiften hissettirir kendini. Bahar Şarkısı şiiri bir arzu dışavurumudur. O kadar ustaca işler ki, bunu bazen aşikâr, bazen de gizli-saklı yapar şairimiz. Bir de Parkta Serenad şiiri vardır ayrıca. Adeta bir sahneyi canlandırır:
…
Parkta Serenad – Ahmet Muhip Dıranas
’Bir kedi sever gibi okşasın istiyorum
Parmakların saçlarımı.
Bu gece bütün ömrüm yaşasın istiyorum
Doyur bütün açlarımı!
Birleşelim bu gece tek bir göğüste atan
Kalbinde bin sevişmenin.
İçsem şu damlayan ayışığını dallardan
Ak südü sanki memenin.
Ölsek bile ne çıkar! tek böyle sarmaş dolaş
Şuracıkta sabah sabah
Birbirinde başlamış, birbirinde tükenmiş
İki ölücük… – Kah kah kah…
Erkek susamış yılan gibi sokulgan, kıvrak
Uzanıyor gözlerine;
Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak
Bir kan gibi ta derine.’’
Ahmet Muhip Dıranas, estetik kaygının şairi. İyi hislerin dışavurumcusu. Şiirleri hüznü ve sevinci yarıştırır, sevinci galip çıkarır hep. Yunan lirizminin havası sezilir kimilerinde şiirlerinde. Kimileri, müziğe dökülse çok güzel gece şarkıları olabilecek kalitede.. Hep tanıktır Dıranas, o şiirin anlattığı yerdedir. Yoksa ‘’Akşamla ebedî kızlar anne oldu’’ dizesi başka nasıl yazılır?