TÖRE NEDİR?
Öncelikle, film ve dizilerde sık olarak reyting malzemesi olarak kullanılan,her seferinde de kan davası merkezli işlenen “töre” kelimesinin anlamına bakmamız gerekir. Töre; bir toplumdaki gelenek (örf), görenek (adet) ve ahlak kurallarının tümüne verilen isimdir. Başka bir deyişle, toplumun ortak bir şekilde kabul ettiği, benimsediği gelenek göreneklerin, alışkanlıkların ve ahlak kurallarının hepsini ifade etmektedir. Aslında açıp araştırdığınızda töreyle ilgili o kadar çok tanım ve açıklama buluyorsunuz ki,bize yansıtılandan farklı olduğunu anlıyorsunuz. Başka bir kaynak da, törenin sosyal bütünleşmenin bir kaynağı olduğunu vurguluyor. Normatif bütünleşmenin temel kaidelerini törenin sunduğunu ifade ediyor. Yani, geleneği temsil etmesinden törenin etkilerinin doğduğu görülüyor. Türklerde ise törenin, sosyal yaşamı düzenleyen kaideler bütünü olduğunu söyleyebiliriz. Kişiler ve zümreler arası münasebetleri düzenleyen ve idarecilerle idare edenler arasındaki işleri, hak ve vazifeleri belirten usulleri ifade etmektedir. Ancak töre hükümleri değişmez kalıplardan oluşmamaktadır. Bir sosyal hukuk-i normlar toplamı olarak töre, çevre ve imkanlara uygun yaşayabilmenin gerekli gördüğü yeniliklere açıktır. Üstelik, töre kavramı yalnızca geçmişteki yaşanmışlıklardan da ibaret değildir. Farklı boyut ve unsurlarıyla bugün de yaşandığını görmekteyiz. Çünkü töre devleti ayakta tutan ve güçlü yapan bir yapı olarak ifade edilmektedir. Fakat ne yazık ki, günümüzde töreyle ilgili gözler önüne serilen yapımlar gerçekleri yansıtmaktan oldukça uzaktır. O halde şimdi törenin kişilere ve topluma yansıtılma şekline geçebiliriz…
TÖRE TOPLUMA NASIL YANSITILIYOR?
Günümüz dizi ve filmlerinde hala görmekteyiz ki, töre genellikle kan davasından ibaretmiş gibi topluma gösteriliyor. Kan davası yüzünden iki ailenin birbirine düşman olması ve öldürmesi ya da “töre” kalıbı altında ailenin kızın istemediği bir aşiret ağasıyla evliliğe zorlanması doğu dizilerinin ana konusu haline gelmiş durumdadır. Özellikle Mardin, Urfa, Gaziantep çevresinde çekilen dizilerin tümünde töreden başka bir imge bulmak neredeyse imkansız oluyor. Törenin Türk dizi ve filmlerinde yanlış lanse edilmesi, kadına şiddeti, haksız yere işlenen cinayetleri halka teşvik ediyor. Dolayısıyla toplumdaki şiddet ve katliam olayları artıyor. Bunun yanı sıra insanlar töreyi yanlış öğrendikleriyle kalıyor. Bir konuşma esnasında töre lafı geçtiğinde akla ilk doğudaki diziler, zorla evlendirmeler, evlenmemek için memleketinden başka yerlere göç eden kızlar, kan davaları geliyor. Bu ilkel geleneklerin aslında kendilerine töre ismini koyduğunu söyleyebiliriz. Çünkü tarihe baktığımızda, töre kavramının anlamına, ayrıntılarına ve geçmişini incelediğimizde doğuda bize lanse edilen görüntülerle alakası olmadığını görebiliyoruz. “Töre yeniliklere açıktır” eklentisiyle birlikte törenin günümüzde bize yansıtılan haline bakmak bunu anlamak için bir örnektir. Çünkü hiçbir dizide törenin yeniliklere açık olduğunu söyleyemeyiz. Aksine aynı yanlış ve ilkel kalıplar içerisinde sınırlı kaldığı konusunda pek çok kişinin aynı fikirde olma ihtimali yüksektir. Bu tür yapımlar, töreyi halka yanlış göstermekle kalmayıp, ülkemizin en nadide bölgelerinden olan, Doğu yöresine karşı da insanda bir ön yargı oluşturuyor. Çünkü ne zaman o bölgelerde çekilen bir dizi görsek, konusu hiç değişmiyor. Töre cinayetleri ya da zorla evlendirmelere şahit oluyoruz. Dolayısıyla kişilerde, Doğuʼda töreden, cinayetten ve aşiret ağalarından başka bir şey yok mu düşüncesi oluşuyor. O halde şimdi de o bölgelerin kişilere gösterilmeyen taraflarına değinelim… Güney Doğuʼnun Medyaʼda Yansıtılmayan Güzellikleri… Güney Doğu yöremiz tarihimizde önemli kalıntı ve güzelliklere sahiptir. Turizm açısından Akdeniz ve Egeʼden çok bir farkı yoktur. Ancak ülkemizde reyting her şeyden önce geldiği için ne yazık ki oralarda çekilen dizi ve filmlerde bu çok köklü tarihi güzellikler es geçiliyor. Ülkemizde töre odaklı dizi ve filmler daha çok Mardin Urfa ve Gaziantep yöresinde çekiliyor. Ancak bu yörelerin halka gösterilmeyen taraflarına baktığımızda hem sağlam temelli bir tarihi geçmiş ve pek çok doğal güzellik görmekteyiz. Şanlıurfa, Mezopotamyaʼnın en eski yerleşim birimlerinden olmasının yanında, efsaneleriyle öne çıkan şehir olma özelliğine de sahiptir. Aynı zamanda peygamberler kenti olarak da bilinir. Hz. İbrahim Mağarası, Balıklı Göl gibi efsanevi mekanlara ev sahipliği yapması buna etkendir. Ayrıca, başka bir tarihi kalıntısı olan Urfa Kalesiʼnin merdivenlerinden şehir tepeden görünebilme özelliğine sahiptir. Buna ek olarak, Şanlıurfa dünya tarihinin şimdiye dek keşfedilmiş en eski tapınağı olan Göbeklitepeʼyi coğrafyasında taşıyor.
Gaziantepʼe geldiğimizde, 1700 metrekare genişliğindeki mozaik alanıyla dünyanın en büyük müzesi olan Zeugma Mozaik Müzesi akla gelen ilk tarihi güzellikler arasında yerini koruyor. Üstelik, büyüleyici avlusuyla tarihi Beyaz Han, Antep işi el işlerinin görülebileceği Zümrüt Han, Zincirli Bedesten ve Bakırcılar Çarşısı görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor. Gelelim dizi ve filmlerde belki de en çok çekim alanı olarak kullanılan Mardinʼe. Mardin ülkemizde en çok töre malzemesi şehri olarak kullanılan yer olma özelliğini koruyor. Bu yüzden de geçmişi ve güzellikleri es geçilebiliyor. Mardin Güney Doğu Anadoluʼnun Dicle bölümünde yer almasıyla beraber, bölgenin tarihi açısından en eskiye dayanan şehirlerinden biridir. Kendine özel mimari yapısı, kayalıklarla birleşmiş büyüleyici görünümüyle geleneksek Mardin evleri insanı etkileyen bir yapıya sahiptir. Ayrıca, televizyonda lanse edilenden zıt olarak, değişik kültürdeki insanların bir arada uyumla yaşamasının ortaya çıkardığı çeşitlilik de şehre güzellik katan unsurların başında gelmektedir. Şehir pek çok tarihi güzelliğe ev sahipliği yapmaktadır. Darülzefaran Manastırı, Zinciriye ve Kasimiye Medreseleri görülmesi gereken tarihi yerlerden sadece birkaçıdır. Üstelik, Mezopotamyaʼda yaşamış eski medeniyetlerin izlerini ziyaret etmek için şehrin dışında kalan Dara Harabeleriʼde “Mardin” denince es geçilmemesi gereken yerler arasında bulunuyor…. Gördüğünüz gibi Güney Doğu Bölgesi turizm ve tarihi güzellik açısından, Parisʼten, Romaʼdan, Antalyaʼdan, çok farklı gözükmüyor. Üzerine gidilip iyice derine inilse bu saydığım şehirleri sollayacak şeyler de bulunabilir. Ama töre kavramı kalıplaşmış bir şekilde Doğuʼya öyle bir bütünleşmişki, ne yazık ki insanların aklına bu güzellikler gelemeyebiliyor. Ülkemizde törenin yanlış lanse edilmesi kadına şiddeti ve cinayetleri artırdığı gibi, televizyonda gördüğümüz kan davaları, cinayetler ve tecavüzler yüzünden de oraları gidip görme isteği de ister istemez soğuyabiliyor. “Doğu’da töreden başka bir şey yok mu” ? sorusunu kendimize sorabiliyoruz. Şiddet unsuru çok fazla prim yaptığı için de senarist ve yapımcıların aklına başka bir şey gelmiyor. Sırf reyting artsın diye en alakasız yapımlarda bile ucundan töreyi ve Doğu bölgelerini görebiliyoruz. Bu bölgeleri görme isteği uyandırıcı yapımlara da imza atılabilir. Töreyi es geçip sadece oraların turizmini ve gerçek tarihini öne çıkaran sanatsal yapımlar olabilir. Dram yerine komedi unsuruyla beslenen yapımlar da çekilebilir. Ancak şiddet, cinayet, tecavüz, zorla evlendirme kadar ilgi görmeyip belki 3 bölümde yayından kaldırılacağı için kimse risk almak istemiyor. Bu durum da ülkemizin şiddetten, çocuk gelinlerden ve törenin yanlış lanse edilmesinden ne kadar çok beslendiğini acı bir şekilde gözler önüne sermiş oluyor….
İyi bir bakış açısı. Ancak iş sadece televizyonda bitmiyor, konular ilhamını bizzat bu toplumdan alıyor.
Görünenin aslında, olması gereken olmadığını anlatan güzel bir yazı olmuş. Bravo.