Güneşin batışına sızlar içim,
Her akşam ağlarım bırakıp gidişine.
Yas tutarım üşenmeden beni terk edişine.
Kaybolur yollarda ışıklarım,
Kıvrılırım bir köşeye sessizce.
Ufkun kızıllığı yutar sevincimi,
Diz çöker karanlığa gün,
Eğilir önünde tevekkülle her gün.
Süzülür yanaklarımdan sicim sicim yaşlar,
Başlar hiç bitmeyecek gibi o kesif korkular.
Sabah umudumdur puslu geceden,
Sabreden için hasretin soğumuş ıhlamurudur.
Sevmez hüzün pınarları kurumayı nedense,
İzin vermez silmeye, akar da akar,
Doldurur taşar, gönül haznesinden gamlar.
Sıkı sıkıya sararım kendimi, beklerim.
Birbirine vurur dişlerim,
Korkum ecelden değildir, soğuktan hiç değil,
Açlık nedir ki sevgisizlikten?
Zulümden kaçarım ben, en çok zulümden.
Yıkılsa da içimdeki volkan,
Yaralarımdan yere düşen kan,
Dizime derman olur, ne zaman yarı yolda kalsam.
Koy verir yalnızlık iklimi beni.
Son baharımda bırakır artık peşimi,
Ne güneşler batırdın sen der şunca yıl,
Doğacaktır nasılsa bir yenisi…
Olmayaydı sabahı dayanılır mıydı kara geceye?
Sevgisiz geçen kaç uykusuz, kaç uyaksız heceye.
Gebedir gece, sabırla tutar bilmem kaç gün de,
Bebesini doğurur sancıyla sonradan.
Sormadan kalan hatırımızda ne varsa ne yoksa
Yazamadığımız bir dizi yalanla,
Çıkartır döker saçar ortalığa.
Yerdirir kendimizi,
Yine kendimize durmadan…
İşte bir tek bunlar kalacak geriye,
Hepimiz bir muhabbetin izinde,
Yazılan ile yazılacak olan arasında
İpe dizilmiş harfleriz sadece…