Gözleri deniz hasretiyle bakardı.
Akşam oldu mu, sakin kayalıklara oturur,
Ummana dikerdi bakışlarını.
Kimselere ses etmeden atardı oltasını.
Rakısından iki yudum alır,
Sürerdi sigarasının dumanını.
Beklediği olmasaydı eğer,
Çoktan bırakır giderdi buraları.
Başıboş yelkenliler gibi ufuk çizgisinde
kaybolurdu gözleri.
Gönülden ırağın sevdası başında taç,
Gözden ırağa baksa da,
muhtaçtı bastığı toprağa.
Aşktan solmuş güneş teninde,
Zıpkın yarası açılmıştı derin.
Dalardı enginlerde vurgun yemiş nasırlı eli,
Yemleri dizerken çaparinin çıkardığı sesi,
Türküyle bağlardı titreyen nefesi…
Belli belirsiz bir ses gelirdi uzaktan,
Çocukluğunun hayalinden yanık bir nota izi…
‘Yârim senden ayrılalı hayli zaman oldu gel gel,
Bak gözümden akan yaşım ahu revan oldu gel gel’
Gelmezdi beklenen, ne gece ne gündüz
Ne ay ışığının şavkında üzüntüsüz,
Ne yağan yağmurun ağlayan damlalarında kesintisiz
Sessiz
Ve
Kimsesizdi
Gelmezdi…
Bilirdi gelmeyeceğini,
Oltasının ucundaki balıklara söylenir dururdu,
Balıklar sudan çıkmış hallerine aldırmadan
Can havliyle dinlerlerdi onu…
Bir garip balıkçının sızım sızım sızlayan
Kederinde yankılanırdı kaderinin sonu.
Onlarla konuşur denize fırlatırdı sonra
Kimse görmezdi tuttuğunu,
Boş kovasıyla, boş dönerdi
Bomboş evinin tutardı yolunu…
Avcı değildi, hiç olmamıştı,
Av olduysa da, şikâyet etmezdi sevdiğinden.
Elindeki dert ortağı oltasıyla
Derdine derman arayanın
Doyardı bir kuru ekmekle karnı.
‘Gözden ırak olan gönülden de ırak olmaz ya’
Der, inatla yaşamaya devam ederdi.
Sıkı sarılmalı bu hayata,
Liman olsun diye bu şehir sana
Gülfidanı gibi koklayıp seni
Açsın bağrında gonca gülleri.
Saçılsın kokusu havaya
Sürülsün esansı öpülmemiş boyunlara…
Sen, sana ıraksan eğer
Göze de ırak kalırsın Gönül’e de…
Öyleyse boş ver,
Boş kalsın kovan her seferinde.
Sen at tuttuğun balıkları denize,
Deniz bilmese de Halik bilecektir üzülme…