Hikâyelerimizin Müziği, Çocuk Gözüyle – 11
Uyumak zordur kimi zaman; Ilık bir bardak sütün içine karıştırılan bal bile kar etmez bazen. Tatlı bir uykunun içinde gizemli âlemlere doğru uçarken, birden bire uyanıp kan ter içinde; evinde, yatağında hissetmek istersin kendini. Güvenmek gerekir hayata, tazelemek umudu, sevinci bir daha… Uyku akar gözlerinden, sen dua edersin içinden görmemek için aynı kâbusu yeniden. Geçti çoktan o karanlık geceler dersin. Bilirsin gelmeyecek artık gidenler, akan ırmağın suyu dönmeyecek gerisin geriye bir daha…
Zil çaldı.
Zil çalar uyanırız. Zil çalar kalkarız… Zil çalar okula koşarız. Zil çalar, teneffüse çıkarız. Zil çalar midelerimiz; okul kantininden 25 kuruşa hamur olmuş lahmacunları alır; sustururuz bu zili. Sıcak sıcak sepetinden çıkan lahmacunlar mis gibi kokar… Ellerimiz yanar; midelerimiz doyar…
Çil çalar sınıflardan fırlarız, ellerimizde çantalarımız… Başlarız hep bir ağızdan;
“Zil çaldı. Ördek suya daldı. Zil çaldı.”
Önce bahçeye, sonra atarız kendimizi caddeye… Kimi koşturur nedense. Kimi sakindir. Kimi her zaman ki gibi… Kimi arkadaşının girer koluna. Kimi yürür okul yolunda, yalnız başına…
Oyundur her şey nasılsa, çocuk olunca!
Okul yolu düz gider
Çocuklar bayram eder.
Öğretmenler olmasa
Emekler boşa gider.
Okul yolu taş olur
Çalışkanlar baş olur.
Tembel tembel gezenin
İki gözü yaş olur.
Şarkı söyleyerek okuldan çıkmak ve neşeyle o çantaları sallamak ne keyiftir bilene…
Kızlar bir grup, erkekler başka bir grup yürürler evlere. Sokağına gelen ayrılır gruptan, ertesi günü görüşmek üzere…
Cumartesileri okul yarım gündür… İstiklal marşı söylenip göndere bayrak çekildi miydi başlar hafta sonu tatili…
Bir Cumartesi günüydü, gelenler pek azdı okula, biz bir avuç çocuk çıktık yola… Üç kız bir arada, bir de biraz uzağımızda “Narkissos”la;
Birden durdu ve dedi ki “ Kim bizim eve kadar çantamı taşımak ister?”
Havada bulduk parmaklarımızı bir anda…
Kızların ona olan ilgisinin farkında, kendine duyduğu güvenle bu tablo karşında; mağrur gülümsedi…
“Kura çekelim o zaman aranızda” dedi
“Gerek yok” dedim ben… “Üçümüz de taşırız”.
“Nasıl olacak o” dedi.
“Üst yoldan gideriz, her birimiz bir sokak taşır”. Dedim
Ve elinden kaptığım gibi çantasını… Baktım arkamda kala kaldı…
Öğrenmek için evinin tam yerini, işte bu iyi bir fırsattı…
Üç sokak dolaşıp getirdik çantasını evine. Konuşmak için bulduk bir sürü bahane… Kendini beğenmişliğini perçinlemek miydi niyeti, yoksa evini öğrenmemizi mi istemişti bilemedim. Çok konuşup çok güldük, birlikte olmak ne kadar keyifliydi onunla… Bildiğim tek şey bundan sonra, aklımın yalnız kaldığıydı “O” nda…
23 Nisan törenleri için öğretmenimiz bir tiyatro oyunu sahnelemek istiyordu. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oynanacaktı… Türkçesi ve ezberi iyi olan öğrenciler arasından bir seçme yapıldı… Ancak Pamuk prenses ile prens rolü ikişer kişi arasında paylaştırdı… Hangi grup daha iyi ezberler ve daha iyi oynarsa, onlar sahneye çıkacaktı…
Seçilen prenseslerden biri bendim, seçilen prenslerden biri de “O”.
Fakat ayrı gruplardaydık. Ne olurdu sanki birlikte oynasaydık. Ben başka bir prensle provaları yapıyordum, o başka bir prensesle… Hayal kuruyordum her gece, ikimiz seçiliyorduk, ben beyaz elbisem ve tozpembe pelerinimle çıkıyordum karşısına… Uzun saçlarımda pembe yapma çiçeklerden bir taçla… Bana kırmızı gül uzatıyordu reveransla… Gülü nazikçe alıyor ve kokluyordum yavaşça…
Seçimler yapıldı, sonuç açıklandı. Bizim grup kazanmıştı. Sevinmeli miydim yoksa üzülmeli mi bilemedim…
Pamuk prensi oynayacaktım evet ama neredeydi hayallerimdeki prens karşımda?
Okuldan ilk ben çıktım, çünkü dayanamamıştım… Eve gelene kadar ağladım… Hayaller ile gerçeklerin farkına ilk kez vardım… Radyomuz yetişti imdadıma; bıraktım kendimi onun huzuruna… Barış Manço söylüyordu, daha önce olduğu gibi yine o yumuşak sesiyle, yine Uşak makamından sımsıkı yakalamıştı beni…
Gamzedeyim deva bulmam garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiğim inlerim hiç reha bulmam
Elem beni terk etmiyor hiçte fasıla vermiyor
Nihayetsiz müteakiben doğrusu ömür yetmiyor
Elem beni terk etmiyor hiçte fasıla vermiyor
Nihayetsiz müteakiben doğrusu ömür yetmiyor.
Tatyos Efendi’nin en tanınmış eserlerinden biri olan bu şarkı, yol arkadaşım olacaktı bundan böyle uzun ince hayat yolculuğunda… Yaşanacak her hayal kırıklığında ilk kucağını o açacak, birlikte daha nice badireler atlatılacaktı. Yeniden doğrulup, topladığımız kırıklarla devam edecektik uzayıp giden yola…
Yıllar sonra bir gün, bu eski dostu tanburla çalmak bizzat nasip olacaktı bana…