Bugün yine bir canlı bomba olarak uyandım. Kuşların dilinden selam durdum esnafa. Kuş dediysem bülbül şakımaları sanmayın. Bayağı kargaların borusu öter burada. Kalkıp sütçüye sövdüm en ağır dilimle ya da öyle sanıyorum. O yalnızca birkaç kuru öksürük duydu. Çay içmeliyim afyonum infilak etmeden. Zira çaysızlık beni korkunç derecede kibirli yapabilir. Şimdi ısrarlı bir senfoni çalıyor fonda. Demlikle dansım bir batılıyı bile kıskandırabilir. Hava iyice bozdu kendini. Güneşle bir küskünlük halindeler. Bulutlar, dokunsan ağlayacaklar. Gök damarlarını vuruyor tepelere. Güzel, şimşekleri çekebilirim üstüme. Gitmeliyim, Galata beni bekler.
Günaydın Galata. Tünaydın kulesi. Bugün mistik bir tavır takınmışsın. Yakışmış doğrusu. Yalnız o ecnebi malı gerdanlık epey bir sırıtmış haberin olsun. Çaycı, çay getir bana. İçinde daha çok karbonat olsun yoksa yabancı hissederim kendimi. Gerçi şu an bir Cenevizli kadar yabancıyım Galata’ya. “Bir kedi gördüm sanki.” Sanırım şüphelenmeliyim şu çirkin göklerden. Dökemedi içini bir türlü. O kedi yine bana göründü. Öksürdüm, kedi gitti. Çay hala gelmedi. Sanırım karbonat bitti. Ben Galata’ya döndüm, Cenevizliler beni sevmedi.
Sarılmak zorunda değilim ruhuna her kaldırım taşının ya da içimde taht kurmasına izin vermeliyim tatlı bir öfkenin. Dört bir yana sataşmalı saçlarım. Damlardan akan borçlara bindirmeliyim faizimi. Binlerce duygu yasaklanan ayini gerçekleştiriyor şu an beynimde. Biri de çıkıp dur demiyor şu kargaşaya. Kalkmalıyım daha fazla toprak eşelemeden. Zira çaycı yabancıları kışkırtacak. Gök gürlediği için mi kalktım yoksa kalktığım için mi gök gürledi bilmem ama kalktım ve yerimi ancak bir kedi alabildi. Yürüdüm. Bana damların kerpici göründü. Bulutların çimlere olan nispeti, güneşin bana aynalık taslaması. Durdum ve soydum bir bankanın günahlarını daha sonra ama içindekiler hariç. Sanırım beni bu topal yaptı.