Bir Türk atasözü, “Üç şey geri dönmez!“ der:
“Yaydan çıkan ok, ağızdan çıkan söz ve geçip giden zaman…”
Eski Türkler muhtemelen Herakleitos’un “Aynı sularda/nehirde iki kez yıkanılmaz” sözünü duymamışlardı. Bununla birlikte kendi yaşam biçimlerinden hareketle devinimi içselleştirmişler ve hayat tarzlarını bu minval üzere inşa etmişlerdi.
Herakleitos, bir sözüyle nasıl diyalektiği özetlediyse, bir bakıma Türklerin bu atasözü de insanın insan olma vasfını özetlemektedir kendi mütevazılığı içinde…
Zaman dediğimiz olgu an be an bir nehir gibi önümüzden akıp gitmektedir. Kimi kez sakin, dingin, ruha huzur veren sesiyle büyülemekte, kimi kez de çıkan fırtınaların eşliğinde önüne ne gelirse sel sularına kapıp götürmektedir. Kontrol altında tutamadığımız şeylerden korkarız. En çok da zamandan, belki bu yüzden gittikçe hızlanmaktayız. Bilim zamana meydan okuyan teknolojik gelişmelerle zamanı mikro ölçeklere sığdırarak insanoğlunun ölüm korkusuna çareler aramaktadır.
“Ben gelecek için hiçbir endişe duymuyorum… Ben şimdiki zaman için endişe duyarım. O’nun elimden kaçmaması için…” demiş Albert Einstein. Bilim artık saliselere sığamamakta, dokunmatik ekranlar bile insanoğlunun hızına yetişememekte sırf bu yüzden sözle çalışan bilgisayarlar üretilmektedir. Çok yakın bir zamanda klavyeler tarih olacak, ellerimizdeki cep telefonlarını ağzımızdan çıkan sözlerle kumanda eder hale geleceğiz. Dokunmak bile gerekmeyecek aletlere…
İşte bütün bunların ışığında söz, her türlü yönetimde mutlak hâkim olacak gelecek nesillerde.
Ağzımızdan çıkan bir tek söz ile bir savaşı başlatabilecek ya da bitirecek güce sahip olacağız. Bir tek sözümüzle emrimizdeki insanları-makinaları susturabileceğiz. Bir tek sözümüzle global dünyanın küçüldüğünü görebileceğiz.
Derviş Yunus Emre, yüzyıllar öncesinde o engin ileri görüşlülüğü ile “söz ola kese savaşı/söz ola kestire başı” demiş. İnsanın kâinata hâkimiyetini iyi bildiğinden daha fi tarihinden görebilmiş bugünkü zamanda yaşanacakları… Gönül irfan ehli olduğunda zaman bitimsiz olur bunu da böylece kanıtlamış…
An en değerli olandır, söz an da yaşar an da kalır… Doğru an da, doğru ağızdan çıkacak doğru söz, bütün zamana yayılır.
Saliselerin değerini anlayan bir kuşak yetişiyor artık, bizlerin onlara yetişebilmesi için elimizde tek bir silah var, o da irfan… Anadolu topraklarında yetişmiş olduğumuz o yüce ihsan…
“En büyük emelim, maarif vekili olarak yurdumun irfanını yükseltmektir.”diyen Atatürk, bu topraklarda yetişmiş olan her insanın bu yüce ihsandan almış olduğu güçle bu irfana ulaşabileceğine inanıyordu.
Bütün dikkatimizi ağzımızdan çıkacak sözlere yöneltmeliyiz çok geç olmadan.
Çünkü artık bir salise, bir ölüm anı olabilmektedir günümüzde…