Bir çekmece düşünün, içine dünyaları sığdırmışsınız ama hala taşmamış. Dili yok, bir şey söyleyemiyor diye içine tonlarca yük koymaya devam etmişsiniz.
İlk başta ‘daha ne kadar dayanır?’ diye düşündüğünüz, sonradan ‘nasıl olsa dayanıyor’lara dönüşmüş aniden. Zamanın içinde kaybolmuş, hiç farkında olmadan kendinizi bir canavara çevirmişsiniz. Yüklerinizi taşıyanlar -yığdıklarınız- ses çıkarmıyor diye iyice salmışsınız kendinizi. Ama o işler öyle olmuyordu hani?
Biri gelmiş, çekmecenizi kırmış. Her şeyiniz ortada, peki şimdi ne olacak?
Ben söyleyeyim mi neler olacak? Asla toplamayacaksın o çekmeceyi, kimseler dokunmayacak uzun süre. Artık kimsenin senin yükünü taşımayacağı gibi kimse senin arkanı da toparlamayacak. Yavaş yavaş, ilmek ilmek sen gayret edip toparlayacaksın savrulanları. Hatta toplarken değerlerini fark edecek, onlara yeni şeyler katmak isteyeceksin ya da gereksizleri çıkarıp atacaksın arkana bile bakmadan. Zaman içinde artık isteyen gelip dağıtsın, toparlanıp kalkmayı başaracaksın. Çekmeceyi gelip ilk kıran var ya… İşte o; seni sevendi., sana değer verendi.
Aslında herkeste o çekmece var. Ben çekmece diyorum ama bu belki dolap, belki defter, belki valiz belki de kalbiniz ve aklınız. İnsan hayata nasıl geleceğini seçemiyor ama kendini nerede biriktirebileceğini seçebilir. Ben kendimi bir çekmecede biriktirmişim. Gelip ilk kıran da ya da kıranlar da beni en çok sevenlerdenmiş. Kendi kendine ayağa kalkmak, daha güçlü biriktirmek herkesin yaptığı bir şey aslında. (Yapabileceği!)
Şimdi sizin çekmecenizi ilk kim kırdı düşünün? Siz kötülük yaptı zannederken aslında kim size destek çıktı?
Eğer aklınıza biri gelmediyse, çekmece hala sağlam duruyor demektir ki bu aslında iyi değil. Umarım en kısa zamanda o çekmeceyi kıran, defteri okuyan, valizi açan, kalbinizi ve aklınızı ferahlatan(lar) karşınıza çıkar.
Gerçekten çok anlamlı bir yazı olmuş. Eline sağlık. Yenilerini görmek dileğiyle…