Edebi eserler, doğdukları toplumdan izler taşır; ait oldukları toplumun sosyal, tarihsel, politik, ekonomik ve felsefi özelliklerini, yani topyekûn sosyolojisini yansıtır. Toplumların geçirdikleri evreleri, sanat ve özellikle de edebiyat eserlerine bakarak anlamak, onları oluşturan nedenlerle birlikte öğrenmek, neden – sonuç ilişkilerini kurarak anlamak mümkündür. Bu duruma tam tersinden bakacak olursak edebi eserlerin oluşumunu ait olduğu topluma, toplumun ekonomik, politik, tarihi, kültürel, sosyal ve felsefi özelliklerine bakarak anlamak mümkündür.
Sanat dallarının içerisinde edebiyat, hayatı daha iyi anlamak ve gözlemlemek için yararlanılan en önemli kaynaklardan birisidir. Edebi metinler, ortaya çıktıkları toplum ile hem duygusal hem de sosyal açıdan ayrıştırılamaz bir bağ içerisindedir. Bu bağa edebi eserin yazarı, okuyucusu ve dağıtım kanalları gibi unsurları da eklendiğimizde toplumun tüm katmanlarına temas eden bir bütünlük görürüz. Bu bütünlük temel olarak edebiyat sosyolojisi kavramıyla açıklanır.
Toplum ve toplumsal normlar edebiyat sanatının ve sosyoloji biliminin ortak kaynaklarıdır. Her ikisinin de amacı bir bakıma dünyanın sırrını çözmektir. Edebiyat ve toplum böylelikle karşılıklı bir etkileşim içindedirler. Edebiyatın tarihsel sürecini inceleyen bir araştırmacı mutlaka bu karşılıklı etkileşime yönelmesi gerekir. Edebiyatı ve sosyolojiyi ortak bir noktada buluşturan husus insandır. Bu, edebiyat sosyolojisinin temelini oluşturur. Buradan yola çıkarsak edebiyatın tarihsel bir süreç içerisindeki serüvenini inceleyen bir araştırmacı, mutlaka edebiyatın toplumsal değişim veya gelişimi ile olan ilişkisine yönelmesi gerekir. Bu yönelim de sosyoloji biliminin içerisine girmek anlamına gelmektedir. İşte, bu kaçınılmaz birliktelik edebiyat sosyolojisini doğurmaktadır.
Dünyada 20. yüzyıl başlarında, Türkiye’de ise 1960’larda ortaya çıkan edebiyat sosyolojisi kavramı etkisini artırarak günümüze kadar gelmiştir. Artık bazı üniversitelerin edebiyat bölümlerinde ders olarak da edebiyat sosyolojisi okutulmaya başlanmıştır.
Ülkemizde edebiyatın ve edebiyatçıların yeri çok önemlidir. Önemli toplumsal olaylarda, tarihi gelişmelerde edebiyatçılar ya öncü konumdadır ya da önemli bir yerde durmaktadırlar. Bu bakımdan edebiyatın ilgi alanına toplumu ilgilendiren hemen her konu girebilmektedir. Bu sebeple edebiyat sosyolojisi araştırmaları bakımından ülkemizde zengin bir kaynak mevcuttur.
Kısaca Edebiyat Sosyolojisi
Edebiyat sosyolojisini ansiklopedik bir tanımlamayla açıklamamız gerekirse, onun edebiyat sanatı ile toplum arasındaki karşılıklı etkileşimi, toplumsal hayattaki edebiyatın fonksiyonunu ve edebiyat sanatının toplumsal koşullardan nasıl etkilendiğini araştırma konusu yapan, 1900’lü yıllarda ortaya çıkan ve edebiyatın olduğu kadar sosyolojinin de metotlarından yararlanan bir disiplin olduğunu söyleyebiliriz.
Küreselleşen dünyamızda uluslararası edebiyat faaliyetlerinin, edebi çeviri etkinliklerinin, edebiyat – toplum ilişkisinin ülke sınırlarını aşarak artmasıyla birlikte karşılaştırmalı edebiyat bilimi ve edebiyat sosyolojisi önemli bir konuma yerleşmiştir.[1]
“Edebiyatın sosyolojik izahını gerçekleştirme düşüncesinden hareketle varlık kazanan edebiyat sosyolojisi, edebiyat ile toplumsal olgular arasındaki karşılıklı ilişkileri inceleyerek, edebiyat-toplum ilişkisinin değişik yönlerini, yansımalarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Edebi eserler ve yazarların sosyal ortam, sosyal ilişkiler ve bu ortamın değişik yönlerinin birbirleriyle irtibat noktalarını, geçişliliklerini, birbirlerine etkilerini irdeleyen edebiyat sosyolojisi, edebiyatın toplumsal olayları anlamada merkezi bir role sahip olduğunu öne sürmektedir.”[2]
Köksal Alver’in bu tanımından yola çıkarsak eser ile yazar, sosyal ortam ile ilişkiler ekseninde gelişen edebiyat sosyolojisi edebiyat ile toplumsal olgular arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Bu tanımdan yola devam edecek olursak edebiyat sosyolojisi temeline eseri koyar. Ancak eser temel alınırken tek başına düşünülemez. Çıkış noktası eserin kendisi olmakla birlikte eserin yazarı, ortaya çıktığı toplum ve o toplumun sosyolojisi beraber değerlendirilir. “Yazar, metin, okur kitlesi, yazar kuşakları, yayıncılık, okuma sorunu ve okuma nedenleri yahut sonuçları gibi meselelerin oluşturduğu önemli, sürekli ve vazgeçilemez bir ilişki ağını temsil eden edebiyat ilişkileri, edebiyat sosyolojisinin mecrasını belirlemektedir.”[3] Eserden hareketle oluşan edebiyat sosyolojisi sırasıyla yazar, basım – yayım –dağıtım unsurları ve okuyucu ekseninden devam ederek belli bir metot izler. Edebiyat sosyolojisinin yöntemi olarak belirlenen basım – yayım – dağıtım süreçlerinin ayrıntısıyla araştırılması şüphesiz Marksizmin temel yaklaşımından doğmaktadır. Şöyle ki ünlü Marksist düşünür Terry Eagleton’un “Eleştiri ve İdeoloji” adlı kitabında şöyle bir bölüm yer alır:
“Her üretim tarzı, üretim, bölüşüm, mübadele ve tüketim yapıları tarafından oluşturulur. Üretim bir süreci ya da üreticiler grubunu, üretim malzemeleri, araçları ve teknikleri ve ürünün kendisini ön-gerektirir. Gelişmiş toplumsal formasyonlarda başlangıçtaki özel üretim aşamasından sonraki bir toplumsal üretim tarzına aktarılabilir (baskı ve matbaa) ve böylece ilk ürün (el yazması) bir yeni ürüne (kitap) dönüşür. Edebi üretim güçleri belirli ‘üretim ilişkileri’ içinde örgütlenmiş emek gücünün (yazıcılar, yardımcı üreticiler, basım ve yayın örgütleri) belirli tanımlanmış üretici araçlar yoluyla belirli üretim gereçlerine uygulanmasından meydana gelir. Bu edebi üretim güçleri, edebi bölüşüm, mübadele ve tüketim tarzlarını belirler ve onlar tarafından üst-belirlenir.”[4]
Bu alıntıdan da belli olacağı üzere bir eserin ortaya çıkışı yalnızca yazarının salt fikirsel üretimine bağlı değildir. Eser okuyucusuna ulaşana kadar geçtiği her formasyondan sonra yeni bir ürün haline gelir ve böylece edebiyat sosyolojisinin saç ayağı olan “basım – yayım – dağıtım” ilişkileri ağı oluşur. Bir eseri anlamada bu ilişkilerin mutlaka irdelenmesi ve eserin ne şekilde okuyucuya kadar ulaştığı tespit edilmelidir.
Edebiyat sosyolojisi, her yönüyle edebiyatın ekonomik ve toplumsal koşullarını, geniş anlamda edebiyatın meydana gelirken maruz kaldığı şartları ve etkileşimleri ele almaktadır. Edebiyat sosyolojisi yazarın yaşadığı dönemdeki konumunu, ekonomik durumunu, toplum içindeki statüsünü, zamanın moda eğilimlerine bağlılığını veya bunlardan ayrılığını, dünya görüşünü, eğitim durumunu inceler ve halka, diğer yazarlara, sonraki nesillere, ülke sınırları dışındaki karşılıklı etkileşimlerini inceler. Ayrıca iletişim açısından edebî bir eseri kitap piyasasının temeli olarak ele almaktadır. Yani bir kitabın başarısındaki toplumun belirli dönemlerde hangi kitap türlerine ilgi duyduğu, kütüphanelerden hangi dönemlerde hangi kitapların en çok ödünç alındığını incelemek edebiyat sosyolojisinin başka bir uğraş alanını meydana getirmektedir. Kitaba tamamen ticari bir meta olarak bakan bu eylem ile bir edebiyat eseri kitlesel bir medya olarak değerlendirilmektedir.[5]
Edebiyat sosyolojisi, hem bir ürün olarak edebi eser, hem de sosyal gerçekliğin bir unsuru olarak edebiyat üzerine yoğunlaşır. Ürün olarak edebiyat eserinin toplumu yansıtması, toplumu ifade etmesi, toplumca algılanması ve bu doğrultuda belli tavırları doğurması ilk elden incelenen sorunlardır.
Edebiyat sosyolojisi için bir tanımı da Ertuğrul Aydın yapar: “Edebiyat sosyolojisi, edebiyatın toplumla kendisi arasında yeni organik bağlar kurmaya çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca, din, kanun ve törelerin edebiyat üzerinde meydana getirdiği etkilerle bu kavramların edebiyatın hanesindeki yerini saptar. Edebiyat sosyolojisi, siyasi rejim, kültür kurumu, sosyal tabaka ve dilbilim problemleri gibi edebi olayları çerçeveleyen sosyal yapı ve teknik durumları inceler. Edebiyat türü, belli bir süreçten ve ekonomik gerçeklikten sonra ortaya çıkar. Sosyologlar için özel bir önem anlamına gelen süreç durumu, edebiyat sosyolojisine kaynaklık eder.”[6]
Aydın’ın yapmış olduğu tanıma göre edebiyat ile toplum arasında organik bir bağ vardır ve edebiyat sosyolojisi bu bağı bilimsel bir yöntemle ortaya çıkarır. Ayrıca pek çok farklı toplumsal nüvenin etkilerini edebiyat eserinde arayan edebiyat sosyolojisi araştırmacıları sosyal ve teknik olarak bu etkileri saptamaktadır.
Sosyolojik edebiyat incelemesine göre edebiyat kendi başına var olamaz. Edebiyat toplum içinde doğmuştur ve toplumun bir ifadesi olarak kabul edilir. Yazarı, eseri ve okuru toplumsal koşullar belirler. Bu koşullara eğilmek ve sanatla ilgili sorunları açıklamak gereklidir. Sosyolojik eleştiri aynı zamanda eserin nedenlerine eğilir. Edebiyat ile toplum arasındaki ilişki incelenirken genellikle yapılan, edebi eserin toplumsal olayların ifadesi ve belgesi olduğunu önceden kabullenmektir. Bu eğilim sosyal tarihin genel çizgilerinin ortaya çıkarılmasında etkili bir yöntemdir. Araştırmacı belirli bir motifi, bir dönem içerisinde ele alarak kendisine bir çalışma alanı oluşturabilir. Bu tür çalışmalar oldukça yaygındır.
Edebiyat sosyolojisinde edebiyatın toplumsal durum, ekonomi ve siyaset ile olan ilişkisinden hareketle toplumun edebiyat üzerindeki etkisi ve edebiyatın toplum içindeki yeri belirlenmeye çalışılır. Edebiyata bu perspektiften bakanlar genellikle bir toplum felsefesine inanan kişilerdir. Örneğin Marksist eleştirmenler edebiyat – toplum arasındaki ilişkiyi inceleyerek sınıfsız toplum ideali konusunda düşünceler üretmişlerdir. Batı’da 19. yüzyılda ilk örnekleri ortaya çıkan edebiyat sosyolojisi çalışmaları 20. yüzyılda özellikle Marksist aydınların katkılarıyla hızlı bir ilerleme kat etmiştir. Bu anlamda edebiyat sosyolojisine en çok katkı koyan edebiyatçı, sosyolog ve araştırmacılar şu şekilde sıralanabilir: Stael, Taine, Louis de Bonald, Wilhelm Dilthey, Georg Lukacs, Gustave Lanson, Lucien Goldmann, Mihail M. Bahtin.
Batılı bu düşünürlere ek olarak 20. yüzyıl Batı aydınını ve düşüncesini etkileyen Frankfurt Okulu mensupları olan Leo Lowenthal ve Adorno gibi kuramcılar ve daha sonraları Escarpit, Guy Michaud, Pierre Macherey, LewisCoser, Alan Swingewood, Terry Eagleton, Raymond Williams, Francis E. Merrill, Diana F. Laurenson John Hall, John Orr, Marry F. Rogers, Wendy Griswoold gibi aydınlar edebiyat sosyolojisi ile yakından ilgilenmişlerdir.
Edebiyat Sosyolojisinin Türkiye’deki Gelişimi
Türkiye’nin kavramsal olarak edebiyat sosyolojisi ile tanışması 1960’lı yıllara denk gelir. Ancak bu değildir ki edebiyatı tarihseli toplumsal ve sosyal açıdan inceleme daha önceleri yoktu. Daha eskilere dayanan ve hala varlığını devam ettiren yaklaşım edebiyat eserlerimin toplum ile bağını kurarak değerlendirilmesidir. Diğer yaklaşım ise bir bilim olarak belli yöntemleri kullanarak edebiyat sosyolojisi araştırmalarıdır. Batılı anlamda edebiyat sosyolojisi kavramı ikinci yolda ilerlemektedir. Ancak ülkemizde bu tarz bilimsel bir metotla çalışma yürüten araştırmacı sayısı azınlıktadır. Daha çok edebiyat eseri incelemelerinde toplum ile bağından yola çıkılarak yapılan araştırmalar ön plandadır. Bu anlamda Türkiye’deki sosyologlar ve bazı felsefeciler edebiyatla ilgilenmiştir. Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz: Ziya Gökalp, Hilmi Ziya Ülken, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Niyazi Berkes, Behice Boran, Mediha Berkes, Nurettin Şazi Kösemihal, Cahit Tanyol, Erol Güngör, Nurettin Topçu, Şerif Mardin, Sabahattin Güllülü, Nermi Uygur, Ahmet İnam, Ömer Naci Soykan.
Bu sosyologlardan özellikle Nurattin Şazi Kösemihal önemlidir. “Nurettin Şazi Kösemihal, Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin akademik ve bilimsel nitelik kazanmasında öncü rolü oynamıştır. Üniversitede edebiyat sosyolojisi dersini 1965-66 yıllarında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde kendisi vermiştir.”[7]
Edebiyat sosyolojisi alanında çalışma yapan bu aydınların yanı sıra edebiyat tarihi alanında da çalışmalar yürütülmüştür. Şüphesiz edebiyat tarihçileri de araştırma – inceleme yaparken sosyolojik alana girmiş ve edebiyat sosyolojisi yönteminden faydalanmışlardır. Bu alanda çalışma yürüten Mehmet Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Faruk Timurtaş, İnci Enginün, Berna Moran, Durali Yılmaz ve Kazım Yetiş gibi edebiyat tarihçilerini sayabiliriz. Ancak belirtmek gerekir ki edebiyat tarihi çalışması yürüten bilim insanlarımız tam anlamıyla derinlikli bir edebiyat sosyolojisi incelemesi yapmamış ve bu alana eğilmeleri yüzeysel kalmıştır.
1960’ların sonlarından itibaren sosyal bilim araştırmaları edebi metinlere daha çok ilgi duyar hale gelmiştir. Bu ilgide, disiplinler arası yaklaşımların sosyal bilimlerde kazandığı yaygınlığın önemli payı vardır. Edebiyat ile sosyal bilimler arasında bir köprü kurmayı deneyen çalışmalar, bilim dünyası ile hayal dünyası arasında bir ilişki kurmanın anlamsız olduğuna dair sert yargılarla çarpışmak durumunda olsa da, insanı ve toplumu daha iyi anlamak için edebiyattan çeşitli biçimlerde yararlanan çalışmaların sayısı giderek artmaktadır. Edebiyat sosyolojisi, edebiyat ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkiyi inceleyen bir disiplin olarak bu anlamda önem taşır.[8]
Edebiyat sosyolojisine önemli katkı sunan bir başka grup da sosyal bilimcilerdir. Edebiyat sosyolojisi çalışmaları yürüten sosyal bilimciler şu şekilde sıralanabilir: Sabri F. Ülgener, Halil İnalcık, Kemal Karpat, Taner Timur, Orhan Okay, Sadık K. Tural, Kurtuluş Kayalı, Gürsel Aytaç, Murat Belge, Jale Parla, Nüket Esen, Yıldız Ecevit, Sadık K. Tural, Nurdan Gürbilek, Mehmet Tekin, Şaban Sağlık, M. Fatih Andı, Erol Köroğlu, Ramazan Gülendam, Duygu Köksal, Süha Oğuzertem, Mustafa Özel, Mehmet Narlı, Dursun Ali Tökel, Yavuz Demir, Sezai Coşkun. Bu araştırmacılar arasında doğrudan edebiyatçılar olmakla birlikte çalışmalarını ağırlıklı olarak bilimsel yönde ilerleten kişiler olduğundan bunlara sosyal bilimci demek daha doğru olur.
Değerlendirme
Marksist görüşün “Maddi hayatın üretim tarzı hayatın toplumsal, politik ve entelektüel süreçlerini de belirler.”[9] şeklinde ifade edebileceğimiz düşüncesi edebiyat sosyolojisinin de temel kaynağını oluşturur. Bu temel yaklaşımla gidildiğinde yalnızca edebiyat sosyolojisi değil tümden sanat sosyolojisi kavramından söz edilebilir. Çünkü sanatsal üretimi toplumsal üretim süreçlerinden ayrıştırmak neredeyse imkansızdır. Yukarıda da değinildiği gibi üretilen eser basın-yayın-dağıtım süreçlerinden geçerek bir meta haline gelmektedir. Yani bir eserin ortaya çıkışında eser sahibinin özgün yaratıcılığı olsa dahi o eser topluma ulaşabildiği ölçüde metalaşır ve artık toplumun bir parçası olur.
Edebiyat alanında meydana gelen sosyolojik gelişmeler edebi eseri doğrudan etkiler. Eserin, yazardan gelen bir bilinç dayanağı kadar, onu varsaydıran dinamikleri etkisi altına alır. Böylece sosyolojinin temel kavram ve gelişmeleri tarih boyunca ilerleyişi edebiyatta da izler taşır.
Kültürün bir parçası olan edebiyat, belirli sosyal koşullarda ve toplumsal ilişkilerde meydana gelir. Bu sebeple toplumun temel yapı taşı olan kültür, edebiyattan ayrı düşünülmemelidir. Her toplumun toplumsal temellere dayanan kendine özgü bir kültürü vardır. Bu unsurların toplum düzleminde şekillenmesi edebiyat – sosyoloji ilişkisini oluşturmaktadır. Toplumu ve kültürü, edebiyat çalışmalarından ayrı düşünmek bilimselliğe aykırı bir tutumdur.
Edebiyat ve toplum birbirinden kopuk değildir. Gerçekliğin algılanmasında yazarın bireysel yaşamı ve iç dünyası kadar topluma ve döneme yön veren değer yargıları da etkendir. Zira yazarın iç yaşamının bireyselliği ve iç dünyası da yaşadığı toplumdan bağımsız düşünülemez. Yaşadığı toplumdan tamamen bağımsız ve ayrıksı bir yazarın varlığı neredeyse imkansız gibidir. Kendi edebiyatımızın tarihi gelişimine de baktığımızda daha Orhun Yazıtları’ndan Kutadgdu Bilig’e, divan edebiyatından Servet- i Fünûn dönemine kadar yaşanılan dönemin toplumsallığından yazarların nasıl etkilendiğini görürüz. Bu etkileşim günümüzün yazar ve eserleri de incelendiğinde gözlenebilir durumdadır.
Edebiyat araştırmalarında edebiyat sosyolojisi metodunun kullanımı artırılmalıdır. Bu amaçla üniversitelerin edebiyat bölümlerinde sınırlı sayıda okutulan edebiyat sosyolojisi dersi yaygınlık kazandırılmalıdır. Edebiyat sosyolojisinin edebiyat araştırmalarında kapladığı alan arttıkça hem edebiyat tarihimizi hem de toplumsal tarihimizi daha iyi anlamak ve anlamlandırmak mümkün olacaktır.
KAYNAKÇA
- Alver, Köksal, “Türkiye’de Edebiyat Sosyolojisi Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Sosyoloji Konferansları No: 52 (2015-2).
- Aydın, Ertuğrul “Edebiyat Sosyolojine Bakışta Türk Edebiyatı”, Edebiyat ve Toplum Sempozyumu, Gaziantep – 2009.
- Cuma, Ahmet, “Edebiyat Sosyolojisi ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi – Sanat ve Bilimin Sınır Ötesi Etkileşimi –“, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 22 / 2009.
- Eagleton, Terry, Eleştiri ve İdeoloji, çev. Esen Tarım – Serhat Öztopbaş, İletişim Yayınları, İstanbul – 1985.
- Kırtıl, Gonca, “Edebi Metinlerin Sosyolojik İmkânı Üzerine Farklı Yaklaşımlar”, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 10, Aralık 2012.
- Marks – Engels, Sanat ve Edebiyat Üzerine, çev. Murat Belge, Birikim Yayınları, 2. B. İstanbul – 2001.
DİPNOTLAR
[1] Ahmet Cuma, “Edebiyat Sosyolojisi ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi – Sanat ve Bilimin Sınır Ötesi Etkileşimi –“, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 22 / 2009.
[2] Köksal Alver, “Türkiye’de Edebiyat Sosyolojisi Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Sosyoloji Konferansları No: 52 (2015-2) / 343-354.
[3] Alver, Türkiye’de Edebiyat Sosyolojisi Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme.
[4] Terry Eagleton, Eleştiri ve İdeoloji, çev. Esen Tarım – Serhat Öztopbaş, İletişim Yayınları, İstanbul – 1985, s. 47.
[5] Ahmet Cuma, “Edebiyat Sosyolojisi ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi – Sanat ve Bilimin Sınır Ötesi Etkileşimi –“.
[6] Ertuğrul Aydın, “Edebiyat Sosyolojine Bakışta Türk Edebiyatı”, Edebiyat ve Toplum Sempozyumu, Gaziantep – 2009, s. 5-11.
[7] Alver, Türkiye’de Edebiyat Sosyolojisi Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme.
[8] Gonca Kırtıl, “Edebi Metinlerin Sosyolojik İmkânı Üzerine Farklı Yaklaşımlar”, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 10, Aralık 2012.
[9] Marks – Engels, Sanat ve Edebiyat Üzerine, çev. Murat Belge, Birikim Yayınları, 2. B. İstanbul – 2001, s. 9.