Yazmaya çalışan ama yazamayan bir adamın hikayesi. Hayal gücüyle kurgulanmış bir roman. Bu kitabı yazmak için dört ay hazırlandım.
Karakterimin yaşadıklarını zihnimde kurguladım.
Kendi halinde bir yazar olan kahramanımız, ne kadar yazmak istese de yazamamaktadır.
Günler böyle geçmektedir.
Zihninde bazı diyaloglar geçmektedir.
Ancak bir gün uyandığında bunun bir deney olduğunu fark eder.
Konuşmalar da doktorlar arasındaki diyaloglardır.
Yani dış sestir.
İnsan deneyi olmakla beraber kahramanımız kurtulmak için, iğneyi doktora batırarak onu uyuşturur, kaçmak ister.
Kurtulduktan sonra uyanır ve her şeyin bir rüya olduğunu fark eder.
Böyle özetleyeceğimiz kitabın hazırlanması benim dört aynımı aldı.
Önce kurgulamam gerekliydi.
Sonra da yazmak…
Bu ise işin en zevkli kısmıydı.
Her yazarın kurgulaması için zihninde yaşaması gerekir.
Yazmak için yaşamak aslında tüm yazarların hayatıdır.
Aslında baktığınızda çok da ilgi uyandıran hayatları olmadığını görürsünüz.
Ancak, okuduğunuzda yepyeni bir dünyayla karşılaşırsınız.
Hazırlık devresi için de yeni karakterleri yazmak için de hayal gücüne ihtiyaç vardır.
Hayal gücüyle yaşanan hayatlar, aslında edebiyata kazandırılan birer hikayedir.
Aslında yazarın gerçek hayatı bilimle ve okumakla doludur.
Ama anlattığı romanlar, trajedi ile ortaya çıkmıştır.
Yani yazarların hayatları asla anlattıkları gibi olmamıştır.
“Unutma ki şair sözü yalandır.”
Bu bir edebiyatçı atasözüdür.
Aslında hayat dediğimiz olgu romanlar ve anlatılan öykülerden çok farklıdır.
Ben şahsen prenses gibi büyüdüm.
Ama yazdıklarım hep karamsardı, anlattıklarım da.
Yazdıklarımla yaşadığım arasında uçurum kadar fark oluştu.
Yani, hayat ve roman…
Hayallerle gerçeklerin örtüşmediği bir dünya…
Ama şu var:
Özendiğimiz roman hiç olmadı dünyada.
Roman dediğimiz olgu gerçek olmasa da farklı hayatları yaşamamızı sağlar ve tecrübe kazandırır.
Yazmak için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Bu nedenle, edebiyat demek farklı hayatlar demektir vesselam.