Esin (ilham) bir özel isim olmanın ötesinde, iç dünyamıza ait gelişen duygu ve düşüncelerin genel adıdır. İnsanı diğer bütün canlılardan ayırt eden en temel ayraçtır kanımca. Her insanın başlı başına bir dünya olduğunu düşünecek olursak, kaynağı esin olan uçsuz bucaksız buğday tarlasında sonsuz etkileşimlerin harmanlandığı ve biricik ürünlerin üretildiği koca bir değirmendir sanat. Her bir dalıyla bir başka ağacın farklı lezzetteki meyveleridir. Sanat öyle bütüncüldür ki, ayrımları yok eder sarıp sarmaladığı hazzında. Denizde yayılan dalgalar gibi, halka halka genişleyerek birleştirdiği damlaları tek tek sahibine ulaştırır. Parmak izidir aynı zamanda, her birimizde var olan ama asla bir eşi ve benzeri olmayan. Sanat insanı insan yapan ve hep insan kalmasını sağlayan en önemli panzehirdir…
Bilim ve sanat işte bu tek kaynaktan, esinden beslenmektedir. Esin o kadar içseldir ki anlatılmaz, tarifi olmayan bir iç sezişle bir anda aklınıza bir şey gelir, adeta beyninizde bir ışık yanar. Bulunduğunuz durum ne olursa olsun her şeyi yüzüstü bıraktırır size, kendinizi o ışığın peşinden giderken bulursunuz. Hayatınızın bir an da anlamıyla buluşursunuz…
İşte yazmak da böyle bir eylemdir. O ışık yanmadan bir hiçsinizdir. Âmâ misali yürürken tek başınıza bir yolda tünelin sonunu gösteriverir size bir an da, yönünüzü çevirirsiniz yanan ışığa…
“Yazmak, gizlerin çözümlenmesidir, yaşamın özünü kavramak için çıkılan yoldur, dünyada bir şeylerin değişmesi için gösterilen çabadır. Yazmak yaşamı keşfetmektir, başka insanların evrenini tanımaya çalışmaktır.” Diyor Sevim Gündüz Öykü-Roman Yazma Sanatı adlı kitabında. Katılmamak mümkün değil elbette bu yazılanlara, yazmak düşüncenin eylemleşmesidir bana kalırsa… Eylemin bizzat ta kendisidir…
Tam bir yıl önce yine bir yılbaşı günü klavyenin başına oturmuş, o ışığın peşinden yürüyerek yönümü değiştirmiş biriyim. Takvim 31 Aralık 2015’i gösterdiğinde değişime açılan kapılarım sayesinde ilkyazımı yazıp göndermiştim. Hiçbir şey beklemeden, ummadan, bulduğu ağaç dallarıyla salını yapan ve kendini okyanusa atan bir ıssız ada sakini gibi dalgalara kendimi kapıp koy vermiştim.
Sanat Duvarı internet sitesinin yazarları arasında yer almayı hayal bile etmemiştim. Bu bir yıl içinde altmışın üstünde yazıyı yazmış olduğuma hala inanamıyorum. Yazmak eylem olmanın ötesinde bir yaşam biçimi oldu artık bu sayede. Bu yüzden aslında bir teşekkür yazısı bu, öncelikle Sanat Duvarı’na ve elbette yazılarımı okumak lütfunda bulunan herkese…
Binlerce kez teşekkürler… Tünelin sonundaki ışığa doğru yürüyen bütün sanatseverlere…
2017’de de hep beraber olabilmek dileğiyle, iyi seneler…