Dört Duvar

Dört duvarların anlamı her zaman bambaşka ve kendine özgü olmuştur.

Duygularım mayın yemek gibi. Ellerim son günışığıyla tutuluyor. Duvarlar, o dört duvar bir kibritçi kız gibi çaresiz, sükunet yanaklarında, kirpikleri hiçliğin hiddetini savuruyor ve yaşlar gözlerine her aktığında korku kokuyor.  Duvarlar geleceği göremediğine dövünüyor.

Bazen öyle duygulara hapsoluruz ki bu duygular hayatımızı ele geçirmekle kalmayıp, tüm hayatımızı satın alır. Aşık oluruz. Aşkı unutamayız. Acı çekeriz. Acıyı unutamayız.  Mutlu oluruz. Mutluluğu unutamayız. Geçmişi unutamayız işte. Sonra bugün olur.  Bugün de dün. Dün de yarın olur.

Kimi zaman hayatta giz addettiğimiz duygular, bazen katmanlarını aşmaya çalıştığımız yaşamı ele geçirir. Söylemek istediğimiz herhangi bir şey, her şey bizi güçsüz bırakabilir. Sonra insan yeryüzünde kalmayıp, düşlerde, rüyalarda, ruhun uçtuğu her yerde yaşam belirtisi arar.

Duvarların renginden çok, onlara nelerin sindiğini merak ediyorum. Duvarları nelerin kavurduğunu, nelerin onları karaladığını, duvarların nefes alan yüzünü merak ediyorum en çok. Kalp atışlarını, bu gece nihai amacım, hissetmem gereken doğru hisse ulaşmak.

Bazı duygular, mezarlardır. İnsan eylemiyle kazılmak zorundadır. Histeri nöbeti gibi görülse de ışık vardır.

Bazı duygular, iftihardır. Hakikatin peşinde koşan devrimciler gibi. Eski dünyada edinmeleri mümkün olmayan şeyleri sarsıcı bir biçimde gün ışığına çıkarıp, yeni bir ışığa kılavuzluk eden yol gibi.

Ben bugün dört duvar arasında dünü, bugünü ve yarını kafamda yaşıyorum. Sanki yüzlerce evren var ve ben bu evreni ıskalamaktan çok yakalamak istiyorum. Hareketsizim, sudaki balıklar gibi, ama onlar gibi aynı geçmişte yüzmek istemiyorum artık.  Dört duvar arasında duygularımı uçsuz bucaksız, derin ve sonsuz olabilecek tesadüflerle var ediyorum.

Ben dört duvarın ruhuyum. İsrafil’in insanı.

1 YORUM