Aynen böyle söyledi, henüz 18 yaşındayken emekli bir mali müşavire “diyalektik nedir?” diye sorduğumda, çok yuvarlak, çok az süslü buldum o yıllarda bu açıklamayı, çünkü diyalektik sözcüğü başlı başına çok süslü bir sözdü açıklamasında bir o kadar demagojik olmalıydı benim için. Fizik dersinde sık sık duymaya başlamıştım tez, antitez, sentez iste bu diyalektiktir diyordu ders kitapları. O sıralara aydın olmaya çalışan her genç gibi marksizme de merak salmıştım Engles’in doğanın diyalektiği kitabını da görmüştüm kütüphanede, tabi benim için kitapta ne yazıldığını bilmekten çok böyle bir kitabin olduğunu bilmek ve ileride bir cümle de bu kitaptan bahsetmek daha ilgi çekiciydi, kısa yoldan içi boş bir aydınlık taslamak için birebir bir yöntemdi bu. Aslında farkında olmadan ileride diyalektiğim olacak bir hayatin tezini, beklide antitezini oluşturuyordum, çünkü müşavir amca haklıydı diyalektik hayatin ta kendisiydi ve bu öğrendiklerim ve öğrenemediklerim benim tezimdi ve bunlara yarattığım antitezler ile etkileşime girecek ve sentez oluşturacaktı sentez ise beni ben yapacaktı…
Evet öyleyiz bizler birer sentezsiz doğanın senteziyiz ve bu baş dondurucu diyalektiğin içerisinde baslı başına birer sentez ama genel kapsamda birer teziz, birer antiteziz, diyalektik eğer gerçekten hayat ve sonuç sentez ise bizler tez olabildikçe, antitezin varlığına katlanabildiğimiz ölçüde hayatta sayılmaz mıyız? yani farklılıklarımız ile hayatin iskeletini oluşturuyoruz, farklılıklarımız, zıtlıklarımız bu hayati bu kadar renkli kılıyor, her yerin tek renk olduğunu düşünsenize her yerin bembeyaz olduğu bir yerde beyazı fark etmek mümkün müydü o zaman? beyazın içerisindeki bir nokta siyah leke bile beyazı görmemize olanak tanır, yani bir şeyin olabilmesi için “o şey olmayanın” olması gerekir, sentezin olabilmesi için tezin ve antitezin olması gibi, farklıklar hayatin bu kadar içindeyken bu kadar hayatin kendisiyken farklılıklara olan yaklaşımımız ne kadar yanlış ve doğallıktan uzak değil mi? sıvıyı sıvı yapan kati iken, güzeli çirkin, zayıfı şişman, kolayı zor, hükümdarı köle, yükseği alçak, kısayı uzun, Amerikalıyı Rus, Türkü Kürt, zenciyi beyaz.
Farklıya bizde olmayana olan bu tutumumuz neden? Belki de doğamızda var bu, bizden olmayana katlanamayışımız, bizden olmayanı bize benzemeyeni kendimize benzetmek, içgüdüsel bir dürtü belki de, her şeyin en iyisini bildiğimiz yanılgısından geliyor belki de, içinde bulunduğumuz hayattaki doğruların mutlak doğru olduğu yanılgısından belki de, annemizden daha güzel yemek yapabilecek bir annenin olamayacağına inanmamızdan, tuttuğumuz takımdan daha iyi bir takim olmayacağından, inandığımız dinin mutlak doğru olusuna inanmamızdan belki de. Veya körü körüne en üstün saydığımız ırkımıza olan inancımızdan. Düşünsenize hala yılda milyonlarca insan farkında olmadan diyalektiğin bir parçasını oluşturuyor ve kendi seçimleri olmayan bir din veya yine kendi secimi olmayan ırkı için savaşıp can veriyor ve can alıyor, etrafındaki herkesi Müslüman yapmak için savaşan bir radikal İslamcıyı düşünün ve tüm dünyayı müslüman yapmayı başardığını varsayın, e bu durumda kim cennete gidecek kim cehenneme nasıl belirlenecek? yani aslında İslamın ve diğer bütün dinlerin doğasında diyalektik mevcut yani seçtiğin saf senin sonunu belirliyor, yine ırkçı bir Amerikalıyı ele alalım tüm dünyayı Amerikalılaştırdığını düşünelim, bu durumda dünyadaki bütün kaynaklar eşit bölüşülecek eğer eşit bölünürse nasıl şuandaki kadar yüksek refahta yaşayabilirler ki? yani bir Afrikalının bir Afganistanlının pastadan düşen payını elinden almadan nasıl şimdiki kadar zengin yaşayabilirler ki? Acılarımız; acılarımız olmadan nasıl mutlu zamanlarımızın farkına varabiliriz ki? Acısız mutlak bir mutluluğun var olması mümkün mü? Siz hiç salt mutlu olan birine rastladınız mı? en mutlu görünen insan bile doğal yollardan eğer uzun sure bir acı yaşamadı ise ölüm korkusuyla, yalnızlık duygusuyla, başkalarına acıma duygusu ile kendine suni acılar çıkarır ki o andan sonar mutlu olabilsin, yani diyalektiğin ta kendisini yapsın, yani mutluluğu tek başına sentezi olmayacağı için ona bir acı üretir insan veya var olan acıları bu görevi yapar sonuç olarak mutluluk ve acı sentezi oluşturur ve tüm bu olgu diyalektiği yani hayati.
Yani bizi biz eden de, bizi siz eden de, hepimizi onlar eden de farklılıklarımızdır.
Çünkü farklılıklarımız hayatin kendisi olan diyalektiğin birer tezi birer antitezidir.