Santo Morico adasında bir adam usulca denize doğru ilerledi.
Kaldırımı aştı.
Kayalıklara oturdu.
Denizi izlemeye koyuldu.
Elleri başının iki yanına almış, deniz analarının dolu olduğu bir saatte yosunlu kayalıklardan denize uzanan ayakları suyun tuzuna hafif alışkın bir edayla aşağı doğruydu.
Soğuk bir dokunuşuyla hissettiği tuzlu suyun ayağını ıslattığı adam sakalını usulca okşadı.
Ufukta bir güneş ölüyor gibiydi.
Yarın yine doğacak, sonra yeniden karanlığa gömülecekti.
Dudaklarından çıkan iki sözün mantığını almamasıyla karışık bir hal içindeydi.
Komik bir durumdu belki ama söyleyemedi.
Yaşamın tadı hafif acıdır ancak meyvesi tatlıdır kuramını da oturtamamıştı kafasında.
Düşünce dediğimiz olgu da böyle bir şeydi aslında.
Klasik müzik korosunda da düzenlilik arz eden konuydu aslında düşünce.
Her şey düşüncede başlar der ya.
Kafamızda Kafka, Zweig, Sartre yoktur ancak düşünce dediğimiz olgu olmadan da yapamaz bir insan.
Biz robot değiliz dedi bir gün bir çocuk.
Robot olsaydık bunları yapamazdık.
Duygusuz insan denemezdi asla.
Öfke de bir duyguydu insanı öldürse de.
En azından hissedebiliyor olmanın verdiği dayanılmaz mutluluğun çehresinde bir küçük sincap oturdu kalbime.
Her duygu kalpten gelir ya dedi şair.
Ben de aynı şeyi söylüyorum sana aslında deniz.
Bir dünyanın eşiğinden evrene bakmak ve benlik arasındaki uçurumun izleri silinmedi asla.
Ben evrensel bir kızım demişti dünya ve ben ona bakmıştım ve demiştim ki: “Sen pek de güzel değilsin.”
Aslında herkesten güzel bir kızdı dünya.
Belki e ben ona güzelce bakamadım.
Her neyse deniz, söyleyeceğim çok şey var da sana söyleyemiyorum.
Denize atlamakla, dalmakla olacak şey mi seni sevmek; yoksa izlemek de daha güzel?
Aslında ikisi de yetmiyordu dünyamı anlatmaya.
Bilinmez ufukların bir masal şehrinden bana o gülümseyen bir güneş, bana veda edip ayrılışı aslında beni terk eden dünyayla eşdeğerdi.
Sendin gelen bana.
Giden de sen oldun aslında.
Dünyanın bana gülümsemesi aslında en çok özlediğim şeydi.
Gülümse dünya.
Durma.
Sen, sen ol.
Ben aslında sendim.
Bir insan dünyası kadar insandır.
Sense benim evrenim oldun deniz.
Aslında senin yokluğunu bile hissedemedim.
Kalbin içindeydin, zincirliydin ve tutsaktın.
“Masum denizin uzaklığında ben bekliyorum.”
“Bir denize bıraktım gidiyorum.”
Son sözlerin bu oldu deniz.
Artık gün, dün oldu.
Bir umut doğdu.
Ve artık yokum, deniz.