Duydum ki Amerika’ya gitmişsin. Böyle bir giriş senin gururunu okşar diye düşünüyorum.
Neden yazdım? Seni özledim. Seni ciddi bir şekilde özledim. Nefes gibi geçen bir serüvende bana yaşattığın güzel bu duyguyu özledim. Bilmiyorum belki o sabahlamayı, gülmeyi, saçma sapan konuşmayı sevdim. Yanımıza gelen çingene çocukların bizim için şarkı çalmaları aklıma geldikçe hala kahkaha atıyorum. Sabaha karşı hava ne kadar soğusa da içimiz ısınıyordu. Bunu sonra bir daha, bir daha yaptık. Bu seni son görüşümdü.
Yıllar önce aynı ortamda bulunurduk. Hatta ilk zamanlar seni görmüyordum, tanımıyordum bile. Ev arkadaşımla konuştuğun günü hatırlıyorum. Normal bir muhabbetti senin için. Seni azıcık tanıyorsam insanları etkileyip geçmek için yaptın bunu. Ertesi sene bu şekilde biz de konuşmaya başladık. Ama beni etkilemekten çok sinirlendirdin. Dolayısıyla 2-3 yıl konuşmadık. Evet, konuşmadık ta ki ben şehirden ayrılıncaya kadar. Neden bana yazdın hala bilmiyorum, belki son kez konuşmak istedin benimle. Buluşmak için sözleştik.
Bunu neden yapıyoruz? Neden konuşuyoruz? Senin ince, zayıf, güzel giyimli biraz suratsız ama seni çok sever gibi görünen bir sevgilin vardı. Onun senden ayrılmasının acısını hala yüzünde görebiliyordum. Sahilde saçlarım uçuşuyordu. Senden çok onunla ilgilenir gibiydim.
Sonra bana eski sevgilimi sordun. Daha iki hafta önce onunla buluşmuş olmam senin pek hoşuna gitmedi. Seni rahatsız eden neydi bilmiyorum, saygı duyuyordun sanırım bize. Sonra onunla tekrar konuşmayacağımı söylediğimde hafifçe başını salladın.
Zaman nasıl geçti bilmiyorum sabahın ilk ışığını gördük. Sonra eve gitmek üzere arabana bindik. Beni bırakırken numaramı istedin. Net üzerinden sana yazacağımı söyledim arkama bakmadan dönüp gittim. Bunu neden yaptım bilmiyorum ama sen baya bozuldun. Tüm gün mesajlaştık. Hayır hayır tek tük olsa da suratımdaki saçma gülüşün sebebi oldun.
Gece bu sefer bana bir hediyeyle geldin. Kabul edelim sende bende gece olmasını baya büyük bir hevesle bekledik. Hediye kolyen boynumda şık duruyordu. Ama beğenmemiştim aslında yinede çıkarmadım boynumdan hiç.
Yine eğlenceli bir gece geçirdik. Sabah eve doğru yol alırken her yanımız kumdu. Buna baya güldük. Sonra birer çay içtik. Gece için tekrar sözleştik. Benim son gecemdi o gece. Seninle kalmam için bana ısrar ettin. Kabul etmedim. Kızdın ama sesini çıkarmadın. Eve gitmek istedim. Tamam dedin ama kuma uzandın beni yanına aldın ve ben sana hangi yıldızın benim için uğurlu olduğunu anlattım. Garip kişiliğini daha da ön plana çıkardın ve bu tarz şeyleri hiç denemediğini söyledin. Şaşkın bir şekilde sana bakıyordum. Nasıl olurda sayısını söyleyemediğim kadar yıldızın içinde yaşarken bir başını kaldırıp bakmamıştın. Daha fazla konuşmamı istedin. Nasıl yaptın bilmiyorum ama geceyi 5 dakikaya indirdin. Seni işte şu an gözlerim dolacak kadar çok seviyorum. Pardon ‘özledim’ yazmak istedim.
Son gece ne oldu? Ben deli gibi eşya taşımaya çalışıp bir de uykusuz bir şekilde gezerken sen benim geç kalmama takıldın. Eşya işini hallettikten sonra beni aldın. Öyle yorgundum ki bu sefer gittiğimiz kahve evinde göğsünde uyuyakalacaktım. Yarın gece bu saatlerde yok olacaktım. Senin daha sonra ‘senden kalan tek hatıra’ dediğin fotoğrafları çektik. Sokaklarda gezip sabaha karşı tekrar bıraktın beni. Hemen gidesim vardı seninse bırakamayasın. Ne olursa olsun hayatımda hep mutlu olmamı diledin. Öyle dedin ve beni benden aldın. Vedalardan hoşlanmadığımı söyledim ve gittim.
Ertesi gün yolculuğun ilk dakikasında bu serüvenin bitişi, dostlarım, anılarım, yuvamı kaybetmiştim ve seni kazandım mı kaybettim mi bilemedim. Tüm yaz boyunca seninle gelecek planı yapıp sonra bir daha asla konuşmayacaktık. Unutma eğer evlenmezsek -40 yaşında- birbirimizle evleneceğiz.
Bana seve seve yazdıran, hayal dünyamı daha da çok dolduran film Before Sunset (Gün Doğmadan)‘i mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.