Çocukluk Günlerimin Masal Kahramanı Gülten Dayıoğlu

0
613
Çocukluk Günlerimin Masal Kahramanı Gülten Dayıoğlu

Kız kardeşimle küçücük kızlar iken, babacığım bizi gezmeye götürmüştü. Bir vapur gezisiydi hatırladığım kadarıyla. Hatırladığım kısmı bu kadar, hatırlamadığım kısmı annemden dinlemiştim. Eski vapurları hatırlayanınız var mı bilmem? Sırayla satıcılar el arabalarında sattıkları sırayla gelir geçerler. O vapurlar şu anda nostalji yaşamak isteyenler için Koç Müzesinde sergilenmekte.

Neyse sırayla oyuncakçı geçiyor biz başımızı çevirip bakmamışız bile. Hala da bu yaşta oyunlara, oyuncaklara, bilgisayar oyunlarına ilgim yoktur. Sadece satranç çeker beni ilgilendirir. Varsa yoksa kitaplarım. Biraz sonra kitap satıcısı geçerken kız kardeşimle ikimizde hızla yerimizden kalkıp kitaplarla ilgilenmeye başlamışız. O sırada babamla annemin karşısında oturan son derece düzgün giyimli ve davranışlarıyla üst düzey bir görevi olduğu belli olan o amca babama;

  • Oğlum bu kızlar okur, ne yap et okut bunları. Deminden beri izliyorum. Bu yaşta oyuncağı değil kitabı tercih ettiyse okur bunlar okur. Demiş. Annem hep anlatırdı bunları.

Ve her zaman bu kadar çok kitap okuyorsak sebebi rahmetli babacığımdır. Her zaman kız kardeşimle bana birer Ayşegül dergisi alır, eskiler hatırlar. Sonra bizi dinlerdi. Evet dinlerdi. Hangi ebeveyn yapabiliyor ki bunları şu zamanda. Çocuklarına kaliteli zaman ayırabilen çok az anne baba var. Akşam işten gelen anne bir an önce yemeğini hazırlamayı düşünürken mi çocuğunun okuduğu kitabı dinleyecek, akşama kadar çalıştığı yerde onca sorunu kapıda bırakıp eve girdikten sonra, ailesiyle geçireceği birkaç saati iyi değerlendirecek. Akşam olup ta babam eve geldiğinde yemekten sonra gelin bakalım kızlar derdi. Dinleyerek uyurdu. Devamını da yarın dinlerdi. İşte bu kitaplardan bazıları Kemalettin Tuğcu’nun eserleri, kimi bu röportajı gerçekleştirdiğim sevgili Gülten DAYIOĞLU’ nun eserleriydi. Belki de bu duygusallığımın sebepleri bu eserlerdir. Ama kendisiyle bu röportajı gerçekleştirmek büyük onurdur. Türkiye’ de çocuk romanı denildiğinde ilk akla gelen isimlerdendir. Bu röportaj için önce Sayın Gülten Dayıoğlu’na ve buluşmamızı sağlayan Altın Kitaplara teşekkürü borç bilirim…

SÖ:   Türkiye’de çocuk kitapları denildiğinde en önde gelen isimlerden birisiniz.    Bunda öğretmen olmanızın payı vardır mutlaka. En baştan beri sizi yazma konusunda motive eden neydi?

GD: Çocuk edebiyatına hizmet verme tutkumun oluşmasında öğretmenliğim çok önemli bir etken oldu. Kütahya otuz ağustos ilkokulu üçüncü sınıfta öğrenciyken, öğretmenim Ayşe Bumin, yazılı anlatım ödevlerime bakarak; “sen doğuştan yeteneklisin, gelecekte yazar olacağına inanıyorum demeye” başladı. Onun bu içtenlikli görüşü beni öyküler yazmaya yöneltti. İyi bir yazar olmanın  birinci koşulu iyi bir okur olmaktır, diyerek beni vahit paşa kütüphanesine götürüp, görevliye teslim etti. Orta okul ve lisede de Türkçe, edebiyat öğretmenlerim, yeteneğime sahip çıktılar. İlk yaptıkları yardımda bana kültür alt yapımı oluşturacak, yerli yabancı kitap adlarından oluşma listelerdi. Ortaokulda üç yıl süreyle okul kütüphanesinin anahtarı bende kaldı. Yaz-kış sürekli orada beslendim.

Gülten Dayıoğlu

SÖ:   Ailenizde sizden sonra izinizden gelen yazar olmayı tercih edenler oldu mu?

GD: Halen avukat olan iki oğlum da iyi birer okurdurlar. Küçük oğlum ilk gençlik yıllarında şiir yazardı ama yaşam çarkına kapılınca sadece kitap okumakla yetinmek durumunda kaldı.

SÖ: Üretirken nelerden ilham alır, nelerden beslenirsiniz?

GD: Üretirken, rüzgarda savrulan kuru bir yapraktan tutun da minik kuyruklarını keyifle oynatarak, analarını emmekte olan kedi yavruları, olumlu olumsuz her türden insanlık halleri beni etkiler. Baskın etkenleri roman öykü kurgusunda değerlendiririm. Ancak yazmak için sadece bir şeylerden esinlenmek yetmiyor. Çok sağlam bir kültür altyapısı, araştırma çabası sabır ve özellikle dil konusunda cımbızla sözcük seçercesine titiz olmak da önemli.

SÖ: Eserlerinizdeki konular çok farklı ve hayal dünyasına hitap etmekte. Aslında     yapılması gereken çocuklarımızın hayal dünyasını geliştirmekten mi geçer?

GD: Kitap okumak çocukların hayal kurma yetilerini bıçak biler gibi bileyip keskinleştiriyor.

SÖ: Çok üretken bir yazarımızsınız. Zaman zaman tükendiğinizi veya üretmekte zorlandığınızı hissettiniz mi?

GD: Çok çok kitap yazmak gibi bir hedefim olmadı. Çünkü kitap yazarken, çalakalem, havasına kesinlikle kapılmam. Yazdıklarımı yayınevine vermeden altı kez okurum. Bu ilkelere uyarak elli beş yılda  doksan kitap yazabildim. Üretken olup olmadığıma sizler yani okurlarım karar vermeli.

SÖ: İlk kitabınız yayınlandığında neler hissettiniz? En sevdiğiniz kitabınız hangisidir?

 GD: Tanımlayamayacağım nitelikte bir sevinç yaşadım. Kitaplarım evlatlarım gibi, birbirlerinden ayırmam. İlk romanım Fadiş ilk göz ağrım olarak birazcık ayrıcalıklıdır. 1971 yılı koşullarında, yani çocuk edebiyatı diye bir tür yoktur diyenlerin çoğunlukta olduğu bir ortamda Fadiş’in ilk on bir baskısı iki buçuk ayda tükenmişti. Onu günümüzde  dördüncü kuşaklar da okumaya başladılar. Fadiş’im yüzüncü baskıya yaklaşıyor.

SÖ: Türkiye’de yazarlık atölyeleri başlığı altında bazı kurslar açılıyor. Sizce yazarlık öğretilebilir bir şey midir, yoksa doğuştan gelen bir yetenek mi?

 GD:  Yazmak, yaratma işidir. Yaratıcılık; zihin, ruh, algılama, duyulardan elde edilen bilgi birikimleri ile kültür alt yapısından oluşan bileşimdir bence. Tüm bu değerler insandan insana değişir. Bu durumda yaratıcılık nasıl öğretilebilir? Yazarlığı öğrendim  diyen, yeteneğinin özgünlüğünü bozmuş, kalemi de özgürlüğünü yitirmiştir. Çünkü yazmakla ilgili olarak edindiği bilgiler onu koşullandırmıştır. Koşullanmış bir yazar ne kadar özgün olabilir? Bence yazarlık üç öğün beslendiğimiz gibi, düzenli olarak kitap okumak, gezmek, araştırmak, sürekli sorgulamak, yaşama-çevreye eleştirel gözle  bakabilme vb. eylemlerle oluşup gelişiyor. Yetenek bile yazar olabilmek için tek başına yeterli olmuyor. Yazarlık atölyelerinde yetişenler de tek bir tornadan çıkma sanatçılar olma tehlikesiyle kuşatılmazlar mı? Bizim oralarda (Kütahya – Emet) “Ödünç akıl, cepten düşer” özdeyişi pek sık kullanılır.

 

 

PAYLAŞ
Önceki İçerikİDSO DenizBank Konserleri’nde Ekim Ayının 3. Cuma Konseri Fulya Sanat Merkezi’nde…
Sonraki İçerikSanat Aşkı
Selda Önder
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı lisans eğitimi alan Selda Önder, yine aynı üniversitede pedagojik formasyon eğitimi aldıktan sonra İsatanbul Arel Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı ana bilim dalında yüksek lisans yaptı. Çeşitli kolejlerde, resim, el işleri, ebru, tezhip, hat, seramik, görsel sanatlar ve moda tasarım öğretmenliği yaptı. Halen Bahçeşehir Yelpaze Dergisi'nde sanat editörlüğü yapmaktadır.