Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek, anlamaktan sonra gelir. Şimdi sizi çocukluğuma götüreceğim. Yolculuğa hazır mısınız?
Bundan kırk yıl önce, çocukluğumun İsmet Paşa Caddesi ve komşumuz Fatma Teyze’nin hikayesi…
Kimsesi yok, hayatta bir başına. Eşi Mehmet Amca’dan kalma iki odalı evinde belediyenin üç ayda bir verdiği yoksulluk maaşı ile geçiniyor. Elektriği ve suyu olmayan evinin oturma odasında pirinç bir karyola, pencerenin önüne konmuş yer minderi, küçük odun sobası ve yanında mangalı duruyor. Kandil ışığında geçen uzun kış gecelerini, odun ateşinde pişen kahve eşliğinde yapılan sohbetleri, radyoda dinlediğimiz haberleri, o sıcacık komşulukları şimdilerde bulamamak ne acı.
Annem Fatma Teyze’nin yalnızlığını biraz olsun gidermek için, akşamları onu bize çağırıyor. Çayı sevdiğini biliyoruz ve çaydanlığı hemen ocağa koyuyoruz. İkram yapılırken yanında limon unutulmuyor tabii. Limonlu çay olmazsa olmazı…
O zamanlarda yaşlanmak varmış diyorum günümüzde büyüklere verilen değeri gördükçe. Çaylarımızı yudumlarken sözler dilinden dökülüyor Fatma Teyze’nin: “Bir gün dünyadan göçtüğümde beni unutmayın evlatlarım. Fatma Teyze’nin solan ömrünü, gün görmediğini ve bir masal olduğunu hatırlayın.”
Hatırladıklarım, eski bir zaman aynasından günümüze yansıyanlar. Şimdi Fatma Teyze’nin anısını ben aile içinde yaşatıyorum, çocuğuma anlatıyorum. Sen güzel bir masal olarak hala zihinlerimizdesin Fatma Teyze.
Komşunun küçük kızı
Çok güzel bir öykü olmuş. Günümüzde eski zamanların böylesine güzel komşuluklarını hatırlamamıza sebep olan bir kısa öyküyü okumak bende de çok güzel anıları canlandırdı. Unutulmak istemeyen o yaşlı teyzemiz gibi birgün bizler de unutulmak istemeyen ve her gördüğümüz insandan birazcık ilgi, alaka bekleyen insanlar olacağız. Bu güzel paylaşım için gerçekten çok teşekkür ederim.