Azami ölçüde kar yağışlı yeryüzü. Sarı duvarıma dokunmuyor beyazlığı. İstanbul’un orta yerine adım atıyor sadelik ve manevi kötülüklerden uzaklaşıyor insanlar. Zamanın tüm sıkıntıları demleniyor sapları paslı çaydanlıkta. Odam beş duvar, yorganım soğuk; dudaklarım kuru, göz altlarım buruk.
…
Saatim hep bir dört çeyrek vapuru. Akşamüstlerine karışıyoruz uluorta. Anlaşılır her şey siyah beyaz filmler misali. Oysa, en sevdiğim elbisen oluyor çiçek desenli bahar. Bakışlarını anlatmak istemiyorum, bakışların… Bir kül tablası sevsem izmaritinden başlardım sadece. Bir kadın sevsem bakışlarından…
Fiyakalı ceketimin tüm albenisi kayboluyor ara sokaklarından süzülürken. Elimde sigaram, yok olmak istiyorum caddelerinde doğru yönü bulamadan. Boynundaki damarlar yol gösterici haybeden. Sancı saplanır bazen İstanbul Boğazı’na. Yutkunmaya çalıştığım dünyaydı belki de. Yüz hatlarımın gülüşüme uyumsuzluğu boy gösteriyor birde, sarnıçlarım dolu. Özleme ithafen aforizmalar tütüyor ağzımda. Yazarlar müebbet ızdırap içinde, tüm şairler yasta. Etrafta Aşk’a dair birşey kalmamışcasına.
”Bizi böyle bilmiyorlar
bilmesinler”
Ucuz bir roman havası çalınıyor kulaklarıma. Ritminde mutluluk gizli, ayaklarım yürüyerek atıyor stresini. Sahil boyu kalabalık alabildiğince. Farklı şeyler var gibi. Ürkekliğimden arınıyor erkekliğim, dalıveriyorum aralarına. Sağımda bir kadın; çekirdek var avuçlarında. Solumda bir çift; dudakları titreşiyor her dokunuşta. Farklı şeyler var gibi. Ufka uzanıyor bir teknenin yelkenleri suya inat. Güneşin göremeyeceği mesafeden dans ediyor yakamoz. Nihayetim oluyor ellerin; nihayet dokunuyorum kollarına. Parmaklarım, tahriş etmemeli tenini. ”Kal” demek geçiyor dudaklarımdan, dudaklarım kuru, açılmıyor yeniden. Zahmet edip kalkıyorsun yüreğimden. Nihayetim oluyor yokluğun.
Şimdi sıcak ter çıkar vücudumdan. Sadakati kavramak belinden ve bir yudum su gibi içmek yalnızca… Soğuk havada iki bardak çaydık dokunulmamış. Bugünlerim geleceğine kuruluydu, tek suçum bu.
…
Azami ölçüde güneşli yeryüzü. Beyaz duvarıma dokunmuyor sarılığı. İstanbul’un orta yerine adım atıyor abartı ve manevi iyiliklerden uzaklaşıyor insanlar. Zamanın tüm mutlulukları demleniyor sapları paslı çaydanlıkta. Odam gökyüzü, yorganım bulut; dudaklarım güneş, göz altlarım gece.
- Yapıcı eleştirileriyle yazıyı güzelleştiren ve başlığı yazan Nagihan Tanal‘a teşekkür ederim.