Küçük bir çocuğun tozpembe hayallerinin sisli ve gri bir gerçekle boyanmasıymış.
Siz daha bir elin parmaklarını bile doldurmayan bir yaşta iken aklınıza sıkıştırılmış masallarla başlarsınız hayata. Kötüye mutsuz sonun, iyiye sonsuz mutluluğun sunulduğu hayatlar kadar cazip bir teklifle daha önce karşılaşmadığınızdan, inanılması son derece makuldür sizin için. Her gün hayallerinizin bir yenisine, yine bir yenisini eklersiniz. Sonsuz mutluluklar gibi, sonsuz hayatlar çizersiniz; sonsuz hayal sayıda. Sonradan, çiziğiniz bu hayatları yavaş yavaş boyamaya başlarsınız. Mesela küçük bir kızsanız her şey pembe olmalıdır: Pembe bir ev, pembe eşyalar, pembe bir çiçek, hatta belki semalarında uçabildiğiniz pembe bir gökyüzü… Ama zamanla başka renkleri de eklersiniz çünkü gerçek böylesine pembe değildir.
Zaman biraz daha geçtikçe istekleriniz daha olası olmuştur. Öyle ki size yaşam dışı masallar anlatanlar bile yaşamdan öğütler vermeye başlamıştır. Bulutlardaki yatağınızın yerini bir uçak biletiyle değiştirmeyi yeğlemişsinizdir artık. Gökyüzü mavi, çiçeğiniz sarı, eviniz beyazdır. Bir renk ahengi hayat verir hayal tablonuzun gerçekliğine. Her gece bir daha bakar, baktıkça imrenirsiniz. İmrenmek sizi çabalamaya zorlasa da bazı renklerin soldurulması hatta birçoğunun karalanması gerekir. Her silgi, her siyah çizgi resminizi biraz daha soldurur. Tüm renklerinizin yerini bir metalik griye bırakırsınız.
İşte her köşesini siyah ve beyazla harmanladığınız bu tablonun altına imzanızı attığınızda vazgeçmiş, vazgeçtiğiniz anda büyümüş olursunuz.