Kendime yabancıyım bu aralar. Çelişkilere düşüyorum, kendimle ilgili, yaşamımla ilgili ve yaşayışla ilgili. Bazı şeyleri kabullenemiyorum ama neden olduğuna dair de bir açıklamam yok. Kafam karışıyor, beynim allak bulak oluyor. Her gece yastığa başımı koyduğumda birbirinden farklı, birden fazla rüya görüyorum. Rüyalarım, tekdüze ve yalnız yaşamıma nispeten öyle güzel oluyor ki, uyandığım için kendime kızıyorum. Hatta gerçek hayatımda henüz tatmadığım tarifsiz mutluluğu rüyalarımda o kadar hissediyorum ki bazen, uyandığım vakit, rüyamın geri kalanını görebilmek için ısrarla yeniden uyumaya çabalıyorum. Ama olmuyor işte, bilinçaltımın düzmecesinden ibaret olan bir rüyayı devam ettirebilmek bile mümkün olmuyor. Kendime soruyorum sonra, gerçek yaşamımda, yaşamam tamamen imkânsız olan bir takım durum ve olayları neden rüyamda görüyorum? Kendimle yüzleşiyorum, her hangi bir cevap bulamıyorum. Bu sefer soru, aciz bir insan bedeninden, ilahi güce doğru yol alıyor. Neden diyorum, madem her şeyi yapabiliyorsun, benim hayallerimi ve duygularımı rüyalarla sınamak neden? Neden diyorum, diğer insanların aksine tekdüze, yalnız ve keyifsiz bir hayat yaşıyorum, bende evrenin bir parçasıyım, benim de hakkım değil mi, neden? Sorularım bu kadarla sınırlı kalmıyor. Tek bir cevap alamamama rağmen ısrarla yöneltmeye devam ettiğim sorular, birer birer isyana dönüşüyor. Sonra, cevap kaynar su gibi bedenime çarpıyor. “Bunu sen seçtin!”
Evet, bunu ben seçtim. Ufaktan ufaktan, bu ne saçma bir anlayış biçimi, hangi insan tüm bu saçmalıkları kendi seçebilir ki, diye fısıldamaya başlasam da kendime, biliyorum. Bunu ben seçtim. Yalnız, sıradan ve keyifsiz yaşamım, benim tercihlerimin bir parçası. Tamam diyorum, bunlar benim tercihlerim ama nasıl ve neden? İşte o çok bilen, çok düşünen ve çok sorgulayan beynim burada sessiz kalıyor. O mu sessiz kalıyor, ben mi susturuyorum, onu da bilmiyorum. Tam bu noktada, her şey birbiriyle çelişiyor. Bunlar benim tercihlerim mi, yoksa kaderim mi? “Bunlar” kavramıyla kastettiğim, yaşadıklarım ve yaşadıklarımın hayatıma yansımaları, yaşamaya devam ettiklerim, hissettiklerim ve hissedemediklerim. Hayatımın bu noktasında, hissettiklerimden çok hissedemediklerim düşündürüyor. Böyle hissiz, devamlı somurtan muşmula suratlı bir insan olmamın sebebi neydi? Birbirinden farklı olan sorularım, tamamen aynı şeye çıkıyor. Yaşadıklarım, benim tercihlerim mi yoksa tanrının benim için hazırladığı “kader” defterinin satırları mı? Daha fazla sorgulamanın gereksiz olduğunu biliyorum. Evet, bunları ben seçtim!
Benliğim susuyor burada, daha fazla mücadele etmeye takati kalmamış gibi. Henüz üzerinden pek de fazla geçmemiş olan yaşadığım olaylar, zihnimde tek tek canlanıyor. Neden sorusuna kendi kendime canlandırdığım dramalarla cevap buluyorum. Yaşadığım iyi ve kötü olaylarda, aracı olan insanlar, yaşadığım her anda, beni aşağılamaya çaba sarf eden benliğim ve daima hatayı tanrıda arayan biri olmak tamamen benim tercihim. Tercihlerimin sonucu ise sırasıyla gerçekleşiyor. İlk sonuç, yanlış insanlardan arınıp, hayatın “yalnız” tarafına geçmek oluyor. Beni aşağılayan, ezen ve hatta bir hasım gibi davranan benliğim sebebiyle, olumlu duygulardan kendimi çekmek, yine kendi seçimlerimin sonuçları arasında. Sonra geriye kalan ise tüm hataların tek sebebi olduğumla yüzleşmek yerine, isyan etmek. Cevaplar bu kadar basit aslında, tanrıya isyan etmekten kendimi alabildiğimde, sorularımın cevaplarını bulabiliyorum. İşleyiş basit, evren basit, bunu kendi kendime zorlaştırıyormuşum meğer. İşte bunu fark ettiğim noktada, değişim başlıyor. Şimdi tek bildiğim, ne olduğuyla değil ne olacağı ile ilgilenmeyi öğrenmenin, bu yaşamın en basit ve en çok işleyen kuralı olduğu.