Yazmak, çok yazmak. En çok seni yazmak, her yere seni yazmak.
Yutkunamamak, acının, kederin, kimsesizliğin boğazında düğümlenmesi ve hatta nefes alamamak.
Bazen ağlayamamak, göz pınarlarının kuraklaşması. Göz çanağının kan kırmızı olması.
Ve yine en çok yaşayamamak.
Uyumak, uyanmak, yemek, içmek, saatlerce oturmak, düşünmek, konuşmak ama yaşayamamak.
Acımak, en içten acımak. Tüm hücrelerinin en ağır en şiddetli acılara çarptırılması.
İşte tüm bunlar senin yokluğun.
İçi dolmayacak boşluğum. Umutsuzluğum, mutsuzluğum, yorgunluğum.
Gidiyorlar efendim. Bir daha hiç dönmemek üzere, bizi savaşta komutansız bırakıp gidiyorlar.