Dün sana çiçek yollamak için çiçekçiye gittim. Doğum günün diye bugün. İhtiyar adam bana bir çiçek hazırladı, güzel bir demet. Kâğıdı aldı, kalemi aldı.
- Ne yazalım evlat dedi.
- İyi ki doğdun dedim. Yazdı.
- Kim diyelim dedi.
Bilemedim. Evet bilemedim. Senin hayatındaki yerim neydi. Dost mu, arkadaş mı, bilemedim. Her zaman ki gibi yine senin hayatında bir yerim olmadığını fark ettim. Çıktım çiçekçiden.
Bağırdı ihtiyar arkamdan;
- Heeyy Evlat. Parasını geri alsaydın bari.Başımı önüme eğip çıktım. Birkaç adım atıp, kimsin ki lan sen dedim yine kendi kendime. Sen kimsin. Başkalarının hayatına zorla girmek isteyen biri mi? Kimsin?
İçine girdiğim psikolojiden çıkmak için tren garına yürüdüm sonra. Doktorum bunu tavsiye ediyor. Yürümek seni rahatlatıyorsa yürü dedi. Koşmaksa koş… Ama rahatla…
Burayı da artık eskisi gibi sevmiyorum. Ama yine de geliyorum. Biliyor musun, Ankara tren garında seni beklediğim peronları yıktılar. Yenilik varmış. Yeni modern yerler yapılacakmış. Eskimiş. Evet, yanlış duymadın eskimiş. Koca bir tarih eski diye yıkıldı. Aslında sadece eski bir garın eski peronları değildi yıkılan, yıkılan aynı zamanda çocukluğumdu. Anılarım, çocukça sevmelerim ve gençliğim. Gelecek nasıl olsa diye seni beklediğim o 9 Eylül mavi trenini beklerken ki ümitlerim. Tren garında seni beklediğim peronları yıktılar. Biliyor musun Ciriş çocukluğumu yıktılar. Acaba bu sefer peynir getirirler mi diye, akraba ziyaretinden dönen ailemi beklediğim O doğu ekspresinin girdiği peronlar.. Evet işte onları yıktılar. Bu ilk yıkılışı değildi hal bu ki çocukluğumun. Saat sekizde gelmesi gereken doğu ekspresinin saat dokuz buçuğa rötar yapmasına sinirlenen anneme, “Hoş geldiniz” den önce “Peynir getirdiniz mi” diye sorduğumda, çocuk musun lan dediği zamanda yıkılmıştı çocukluğum.
Bak görüyor musun? “Kimsin ki lan sen” diye söylene söylene geldiğim bu garda anılarıma dönerek kimliğimi arıyorum belki de.
Eskimiş Ankara Garı. Ve peronlarını yıkmışlar. Hayır Ciriş hayır, çocukluğumu yıktılar. Dedim ya aslında ilk değildi bu yıkılışlarım. O, senden sonra sırf sana benziyor diye çıkmaya başladığım kız arkadaşımla ilk buluşmada da yıkılmıştım. O bana sorduğu saçma soruya yerden yassı bir taş alıp, bi tarafına tükürüp, ıslak mı kurumu diye sorduğum zaman bana “çocuk musun” dediğinde de yıkılmıştı çocukluğum. Arkasını dönüp bir daha dönmemek üzere gitti. Üzülmedim. Çünkü ıslak geldi ve ben haklıydım. Ayrıca bu ilk terk edilişim değildi.
Ankara Garında kepçelerin arasında gidişinden yıllar sonra sana çiçek almakla değil de çocukluğumla vakit kaybediyor olmam beni yoruyor. Hoş gitmiş birine niye çiçek alır ki bi adam. Yıkıntıların arasında kimsin lan sen sorusunun cevabını arıyorum. Bulabileceğimi sanmıyorum. Senin hayatındaki Guli kimdi ve neredeydi bilmiyorum.
O telefonu o adamın ismiyle açtığın günden beri ben kimim ve neyim ve hatta senin gözünde kimdim ve neydim bilmiyorum. Neden Ankara Garı gibi eskimiyorsun ve yıkamıyorum ben seni.
Üstüm biraz toz. Otobüste berduş zannedecekler yine beni. Gitmem gerek.