Gerilim janrının zihinsel olarak izleyicisini en zorlayan alt türü olarak psikolojik gerilimi gösterebiliriz. Genelde stabil olmayan duygusal durumlara sahip ana karakterlerin yer aldığı ve gizemli hikayelerin anlatıldığı psikolojik gerilim filmleri bu açıdan izleyiciyi korku öğelerine çok girmeden anlatısı ile diken üstünde bırakır.
Hiç şüphesiz gerilim film yönetmenleri arasında sayacağımız usta yönetmen Alfred Hitchcock’tur. Alfred Hitchcock; Psycho, North By Northwest, Vertigo, Rear Window, The Birds gibi kült filmleriyle tanınır. 70’e yakın filmi mevcuttur. Yönettiği filmlerden 37 tanesinde çok kısa rollerde şöyle bir göründü. Cameo roller de denen bu roller nerede ise Hitchcock’un bir imzası haline gelmişti. Bunların ortalama süresi birkaç saniyeyi geçmiyordu. Cameo bir film oyun gibi gösteri sanatlarında insanlar tarafından çok bilinen birinin kısa süre ile görülmesine denir.
Alfred Hitchcock’un bana göre ilk 5’e giren filmlerinin arasında Öldüren Hatıralar yerini alır. Öldüren Hatıralar başrollerini Ingrid Bergman ve Gregory Peck‘in paylaştığı 1945 yapımı psikolojik gerilim filmdir. 1950 yılında Türkiye’de sinemalarda gösterilmiştir.
Filmin konusu psikiyatri ve psikanaliz üzerine kuruludur. Alfred Hitchcock Öldüren Hatıralarda Sigmund Freud’un psikanaliz teorileriyle bir cinayet çözümlemesi yapıyor. Hitchcock’un düş sekansları için ressam Salvador Dali ile çalıştığı bu film göreve yeni atanan müdürünü bekleyen bir akıl hastanesinde başlıyor. Hitchcock bu filmde cameosunu Ingrid Bergman’ın gittiği otelin lobisinde asansörden puro içerek çıkan adam olarak yapar.
Filmin öyküsü psikanalizin iki temel ilkesini destekler görünmektedir. Bunlardan ilki olan nedensellik ya da psişik determinizme göre insanın hiçbir davranışı nedensiz ya da rastgele degildir.
Yapılan her davranışın söylenen her sözün bir nedeni vardır ve bu neden insanın çevresiyle ilgili olmaktan çok iç dünyasıyla ilgilidir. Bu iç dünya bilinç dışı sistemlerdir ve bilinçdışının varlığı da psikanalitik kuramın ikinci temel ilkesidir. Toplum tarafından kabul edilmeyen düşünceler, arzular ve istekler travmatik deneyimler ve acı veren duyguların psikolojik bastırma yoluyla bilinçdışında depolandığını söyleyen Freud’a göre bilinçdışının varlığı rüyalar, hipnoz, serbest çağrışım, dil sürçmeleri, unutkanlıklar gibi zihin kontrolünün ortadan kalktığı anlarda kanıtlanabilir. Nevrozların kaynağında bilinçdışı çatışmalar bulunmaktadır. Kişinin davranışlarının yaşadığı travmaların daha eski deneyimleriyle ve hatta çocukluğuyla ilgili olması filmde John’un geçmişiyle her şeyi bilinçdışına atmasında kendini gösterir. Constance ve hocası bu bilinçdışı çatışmaları çözmek için John’un rüyalarına başvururlar. – psikanalizde büyük rol alan rüya analizleri psikanalizin babası olarak adlandırdığımız Sigmund Freud ve öğrencisi Carl Gustav Jung’un hastalarının tedavisinde sıklıkla kullandığını hepimiz biliriz – Constance’n hocası rüyalar için tam olarak şu cümleyi kurmuştur “rüyalar saklamaya çalıştığın şeyi söylerler ama bunu bulmacanın parçaları gibi karışmış bir halde sunarlar”. John’un rüya sahneleri hikayedeki gizemi ortaya çıkarmasında olduğu kadar sürrealist ressam Salvador Dali tarafından tasarlanmış olması bakımından da oldukça ilgi çekicidir. Filmin sonunda John’un rüyası Constance ve asıl katil olan Dr. Murchison tarafından analiz edilir. Rüyadaki pek çok sembol John’un travmasıyla ilgili göndermeler taşımaktadır. Örneğin; kumarhanedeki gözlerle süslü perde klinikteki doktorlar ve peşlerindeki polisleri, çatıdaki maskeli adam katili, elindeki tekerlek silahı ve John yokuş aşağı koşarken peşinden gelen kuş ise Cebrail’i temsil etmektedir. Film birçok dalda aday gösterilmiştir.
- En iyi müzik
- En iyi yardımcı erkek oyuncu
- En iyi sinematografi
- En iyi siyah beyaz film
- En iyi film
- En iyi özel efekt
- En iyi kadın oyuncu
Her ne kadar bireyin hayatında hatıralar öldürücü darbeleri yapsa da Tanrı’nın içimizde var oluşu kadar gereklidir.
Yaşamın basamaklarında hatıralar ve sanatla her daim adım atmak umudu ile…