Çocukluğumuzun dün’lü anılarına baktım. Büyüdüğümüzün farkına vardım.Geç kalmıştım.Kararsızdım,umutsuzdum ve dirençsizdim. Senden kalan sesli harfleri biriktirdim.Her güne bir harf yerleştirdim.Kaç ayrı sesli harfi tanıyordum?
İsminin sesli harflerini ve ismimin sessiz harfleriyle yan yana dizdim. Anlamsız kelimeler çoğaldı. Sustum.
***
Gözlerini anımsadım.Güneş ışığındaki kumrallığını, kumrallığındaki kumruları… Yazmak nasıl anlamsızlaşıyor şimdi.Çünkü herkes yazıyor ama sen okumuyorsun.Çünkü herkes söylüyor ama sen dinlemiyorsun. Kendi kapkaç dünyanda bana kabuslar gördürüyorsun. Uyanıyorum. Unutuyorum,unutamıyorum..
Çocukların bakır göklerini düşündüm.Barışlarındaki kırgınlığı, sevgilerindeki yalnızlığı ama bir o kadar mahur bakışlarını..
Çocuğum gibi sevsem seni,gökyüzüm kadar özgür olsan.Ne fayda hangi lehçeyle anlatsam. Bir nehir akışı başlıyor. Aydınlığın içinde yeni bir mum yanıyor, beliriyor. Kayboluyor. Ama yanıyor.
Ben kaç kez yandım, bilir misin? Toprağımda, denizimde, göğümde.
Kaç ayrı dille ıssızlaştırıldım, bilir misin?
Kaç kez haykırdım, böyle gitmez! Bu gök, bu deniz ve bu sevda. Kaç kez memleketime ağladım bir gurbet ocağında…
Sen bilmezsin,çünkü hiç tanımadın beni. Hiç bilmedin ismimi. Ben bir suret nice suretlerden beri. Belki bir ortaçağ belki ilkçağ esiri…
***
Anlamayanlara, dinlemeyenlere hiç bilmeyenlere sitemimdir. Bu son düşümdür. Düşümden başka kelime, hece kalmamıştır. Düşüm bir bulut gibi beyazdır. Beyaz, köpükten..
Ve siz! Siz istemeyenler! Siz vicdanınızı yitirenler! Bu son sesimdir.Sessizlikten muktedir..
Bakır göğe,güleç yüze ve bin çiçek gibi büyüyen güneşe selam olsun!
Kendi gök yalnızlığımdan..
Ah umduğunu bulamayanlar…
Ve sonra ummaktan bile vazgeçenler…
Sonra sonra dünyayı kendilerine ve göğe bakmaya çalışan herkese zindan edenler…
Onlara rağmen yürümek büyük iştir… İş dediğime bakmayın, gökyüzüne merdiven dayayan hayalperestin işçiliğidir…
Harika bir yazıydı… Şiir tadında… Yüreğinize sağlık…