Hazırladıkları odaya geçtik ailece. Yer yatağım hazırdı benim. Hemen girdim içine. Bir tek kelime bile konuşamadım kızla. Bütün gece izledim. Bir de ismini sayıkladım tabi. Acaba bu ismi kim koymuştu? Nereden bulmuşlar böyle güzel isim? Yatağın içinde sayıklamaya devam ettim. Ne başımıza gelen felaket yangın aklıma geldi ne de yaptığım kahramanlık. Tek bir kelime “Sude” diyerek uyumuştum.
Sabah kalktığımda annem, karşıya oturmuş beni izliyordu. “Kahramanım” diyerek üzerime atladı. Sanırım telefon ile arayan komşular, övgüler dizmişti bana. Bizim ailede önemliydi “el âlemin söyledikleri”. Annemin çantasında bulduğum birkaç parça giysimden güzel olanları giydim hemen. Sude’nin karşısına böyle çıkamazdım. Parfüm bile sıktım üstüme. Odanın kapısı birkaç kere tıklatıldıktan sonra açıldı. Kafasını uzatan Sude “Onur, birlikte dışarıya çıkalım mı?” dedi. Ben yine heyecanlandım. Cevap veremedim. Kafamı sallamam ile sevinip kapattı kapıyı. Yine konuşamamıştım. Hafifçe tokatladım kendimi. Salonda hazırlanmış bir vaziyette olan kahvaltıdan ikimizde birkaç lokma alıp dışarı çıktık. Yan yana yürüyorduk sokakta. Tanıyanlara selam vermeyi de unutmuyordum. Mahallenin kahramanı olmanın zor tarafları da vardı elbette. Sude ile birlikte arkadaşlarının yanına gittik. Önce tebrikleri aldım her birinden. Olayın nasıl geliştiğini kısaca anlattım. Etkilendiklerini gördükçe ufak eklemelerde yaptım üstüne. Daha da güzelleşti hikâyem. Sude, sorulan bir soruya “uzun zamandır arkadaşız Onur’la. Bu aralar çok görüşemedik ama eski dostumdur” demesi çok şaşırtmıştı beni. Oysa daha yeniydi ilişkimiz. Biraz sonra neden böyle yaptığını anladım. Sanırım sayemde havasını atmıştı arkadaşlarına. Yaptığı tavırlara bakılırsa iyice yükselmişti bulutların üstüne. Hiç de inmeye niyeti yoktu oradan. Dalgalı saçlarını sallayarak anlattıklarıyla kıskandırıyordu herkesi. Biraz tuhafıma gitse de sonradan umursamadım. Gururlandırdı bu durum beni. Birkaç saat sonra beraber döndük evlerine. Evin önünde Mert ile Akop’u görünce koştum. Onların gözünde de kahraman olduğumu hissettim. Sarıldık, gülüşmeye başladık. Kulağıma yaklaşıp “güzel bir fikir geldi aklımıza. Konuşalım mı?” diyen Mert ile biraz uzaklaştık insanlardan. Sude’nin umursamaz tavırlarla evine girmesini izledikten sonra Akop, ağzındaki baklayı çıkarıp “Herkesin gözünde bir kahramansın. Bunu kullanabiliriz” dedi. Şaşkın bakışlarımdan bir şey anlamadığımı anlamışlardı sanırım. Bir kez daha aynı cümleyi kullandı. Ardından yine tekrarladı cümleyi. “Senin için imza günü ayarladık. Bir masa, sandalye lazım. Oturduğun yerde imzanı atıp parayı kazanacağız.” Deyince Mert, şimşekler çakmıştı bende. Hiç fena fikir gibi gelmedi aslında. Neden olmasın ki? En uygun yer olarak da bizim evin karşısını belirledik. Hem daha ilgi çekici olurdu. Akop ile Mert giderek herkese yaydı haberi. Yarın büyük gündü. Kahramanlık yaptığım yerde hayranlarıma imzamı verecektim. Gururlu bir şekilde girdim eve. Annem, yine ne yapıp edip sokmuştu beni banyoya ama yıkamadığına emindim. Başka bir şey yapıyordu çünkü. Çok daha acımasız oluyordu banyoda. Sudan mı kaynaklanıyordu bilmiyorum. Sude’nin bağırışlarımı duymadığını ümit ederek çıktım banyodan. Yatakların hazırlanmış olduğu odaya gidip yer yatağıma girmiştim. Annem ile babam geleceğimize dair durumları mutfakta sessizce konuşurken ben uyumuştum.
Bir Çocuğun Gözünden Hayat – 1
Bir Çocuğun Gözünden Hayat – 2
Bir Çocuğun Gözünden Hayat – 3
Bir Çocuğun Gözünden Hayat – 4
Bir Çocuğun Gözünden Hayat – 5