Bir ceylan yalnızlığıyla beklersin, her geçen gün büyürken umutsuzluğun, yıllar devrilir; küçülür küçülür gözbebeğin, kırlangıcın kaderi tam on ikiden vurur. Ne mutsuzluğun zirvesinde mahsur kaldığına yanarsın, ne yitik düşler orkestrasına şeflik yapmanın acayip havasının garipsenmişliğini yaşarsın… Yandığın sana yabancı bir bakış atarken, ceylan yalnızlığını sorgularsın…
Arkadaş tayfan çoluk çocuğa karışmış, yılların devrildiğini sokarcasına gözlerinin önünden geçen o puslu hayal… Ne hakkımda yazdığımı soran Kaman nahiyesinden bir dosta: içimde bulunduğum ruh halinden kaynaklanan duygu patlamaları diye yazarken Sezen Abla doğal ötesi sesiyle bir kasırga koparır içsel ormanımda…
Gecenin 1.27’sinden geçerken akreple yelkovan, burç değirmeninin akrep olduğunu hatırlamıştım… Adını Allahtan çok andığım, kiraz mevsimine yaklaştığım şu günlerde, yarınlarımın neler getireceğini düşünmek belki de bir zaman erozyonuydu.
Güneşle bağlantım azalmıştı, firak yağmurlarına yakalandığım günden beri. Akşama az kala uyanır, kendimi yollara vurur, kitaplardan aldığım sevgiler hatırına tanımadığım insanlara merhabalar derdim.
İçimdeki deliden habersizdi insanlar, güzel sanatların peşinden koşardım koşabildiğim kadar… Bir defasında Taksim 129 T otobüsüne atmıştı beni, Kamanlı dostum. Ayakta giderken bayanın elinde bir broşür, sanata dair bir yarışma olduğunu yazıyordu. İçimdeki ses: şiir yarışması mı acaba derken, bayan hayır resim yarışması, siz şiir mi yazıyorsunuz, evet kendi çapımda şiir beni istediği zaman ben de yazıyordum.
Laf lafı açmıştı, bir anımı anlatırken bulmuştum kendimi: bundan 3 yıl önce üniversite kampüste yol almakta olan genç, çam ağacını öptü, içinden gelmişti, kızın biri bu olaya şahit oldu, sen manyak mısın, genç hayır ben manyak değilim dedi. Kız neden öptün o ağacı deyince gencin vermiş olduğu cevap: hiç öpülmemiş ki… O esnada bayanın yanında oturan yolun yarısını arkada bırakmış bir abi, kendini gülmeye adadı, bense abi bakar mısın, kulak misafiri oldunuz, zaman zaman yüzünüzde tebessüm çiçekleri açtı, yapılan bu yolculuğu bundan 10 yıl sonra da hatırlayabilecek misiniz sualine doğrusu çok etkilendim diyerek içimdeki deli dolu çocuğu mutlu etmişti. Bayan da beni tanıdığına memnun olduğunu ifade eder mimikleriyle, broşür sende kalsın dedi, Çamlıca’da inecektim, yeni yeni yolcular gelmeye başlamıştı, ben de arka taraflara doğru ilerledim, o bayanla yanında oturan abi yolculuğun devamını sohbet ederek geçiriyorlardı, dünyadaki en önemli sanatın içtenlik olduğuna inanırdım, yanılmamıştım. 16 milyonluk şehirde birbirine yabancı 2 kişiyi sanat buluşturmuştu… O yolculukta daha paylaşacağım çok şey vardı ama içimde kalsın, büyüsün istedim. İndiğimde otobüsün camına vurdum onları ilk ve son kez Turist Ömer selamıyla uğurladım. İnmiştim otobüsten inmesine ama mekân Çamlıca değildi, mutluluktan yolumu kaybetmiştim.
Eve vardığımda yorgunluktan uyumuştum, sabahın 6‘sında arkadaşım Beylerbeyi’ne trafikle haşır neşir olmaya gidiyordu, Beylerbeyi iskelesinden boğaza bakmak, yanındaki camide secdeye varmak güzeldi hatta yılın 3 günü içerdim üzüm kırmızısını ama hüzünden…Suat da beni yalnız bırakmazdı , Suat kim diyeceğinizi duyar gibiyim , az önce ondan bahsetmiştim, ismi de deşifre oldu, onu diğer polis memurlarından ayıran en önemli yanı lise arkadaşım olmasından çok kardeş gibiydik, sanat dostu bir polisti…Tiyatro maceralarımız vardı âh ulan Suat…Sen 12, 24 çalışırsın ben deli dolu dolaşırım Çamlıca’dan Beylerbeyi’ne iner, oradan Çengelköy börekçisine, sonra senden haber almaya , tekrar Beylerbeyi’ne oradan Üsküdar, son istikamet: Çamlıca ‘ya…Kendini yollara vurmak bir sanat, bir ibadet olmuştu içimde…Suat ise Beylerbeyi’nin 2 delisi vardı, sen geldin 3 oldu diye latife ederdi.
Soğumadan alın teri bir çımacının, içimdeki ses sokaklara karışmamı isterdi… Üsküdar Balıkçılar Çarşısı, ana baba günü, havada sisli martı çığlıkları, içimde eski günlerden bir ıslık…Kız Kulesi’nin yolunu tuttum, dün Kabataş’tan onu kestim , ilkindi olmuştu içimdeki ilk taflan gözlümü düşündüm, toprağım Bedri Rahmi’nin : “Aklı olsa Kız Kulesi’nin, Galata Kulesi’ne varır, bol bol çocukları olur.” ifadesini yeniden keşfettim.
Ben bir deliyim; ama aklın delisi değil kalbin delisiyim gönlünü eskilerde avutan bir fideyim bu halimden de hiç memnun değilim. Hülasa yollarda erika adlı daktilosuyla dolaşan bir sokak edebiyatçısını görürseniz, selamsız sabahsız geçmeyin, belki sizi yazıyor olabilir…