I.
Geceler boyu süren yankılardan çıkıp geldi. İsteyerek mi geldi kendisi de
bilmiyordu aslında. Konuşacak bir şeyi kalmamıştı. Veya konuşabileceği son ses
tonunu da yollarda tüketmişti. Belki de yorgunluğu tüketmişti sesini. Bir coğrafyada
buna yaşamak diyerek kendilerini avutuyorlarmış. Oysa o, o kadar yorgundu ki.
II.
Yüreğinin kuytu yerlerinde yaşanmamış, hiç yaşanmayacak olan bir şeyler dolanıp
duruyordu. Oysa o yüreğini kuşlara yuva yapmak için çabalayıp durmuştu. Tüm
malvarlığının o yuvadan ibaret olmasını. O yuvadan dünyaya bakmak isterdi bu
tanımlayamadığı burukluğu olmasaydı.
III.
Gökyüzünde haziran koşuşturmasının yansıması: tatil planları, uzun yolculuklar,
deniz kenarları, yaz akşamları, ayrılışlar-kavuşmalar, çakırkeyf yürüyüşler.
Aykırı bir şeyler düşünüyordu durmadan. Ve sanki bir dakika düşünmeyi bıraksa
kendini bulamayacak gibiydi. Tanımlayamadığı mevsimler giriyordu düşlerine.
IV.
Bir anda buralardan gitmeyi düşündü. Sesini tükettiğine göre nasıl
kalabilecekti ki? İnsan sesinin tükendiği bir yerde neden kalsın ki? Gidip bir
yerlerde avazı çıktığı kadar bağırabilmeliydi. Ciğerlerine doldurabilmeliydi
cesur bir havayı. Bir yerlerde sesini onarabileceğini hissediyordu.
V.
Hissetmek canını acıtıyordu. Belki de bu sebepten, tercihen sesini yitirmişti.
Birden mevsim kendini hatırlatırmış gibi bir yağmura döndü. Sesinin tonuna
değebilirdi bir yağmur damlası. Yağmur damlasında kendini bulabilirdi.
VI.
Oysa hepsi şuydu:
çekilmeye çabalıyordu.