20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Hârekatı
Hikâyelerimizin Müziği; Dıştan Bakan Çocuk Gözüyle Ara Nağme – 2
Gecenin vuslatıdır sabah. Her yeni gün, bir umuttur içimizde. Hayallerimize bir adım daha yaklaşmanın muştusudur, gayrettir, emektir daha iyiye, daha güzele… Hiç bitmeyecekmiş gibi sarılmaktır yaşama.
“Günaydın! ” demek “Artık ben hazırım bugüne, hazırım beni bekleyen heyecanlara, zorluklara… Başıma ne gelecekse gelsin, baş edebilirim; çünkü ben varım, insanım.” diyebilmektir.
Bir sabah duyduğunuz “Günaydın!” ile bütün hayatınız değişebilir. Bir sabah ve sonrasında bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayabilir. Böyle zamanlarda içinizdeki bukalemun hareketlenir, heyecan ve korkudan sıyrılıp sağduyunun kollarına bırakırsınız kendinizi. Nasıl olduğunu bile anlayamadan uyum sağlayıverirsiniz olanlara. Ayakta kalmayı öğrenirsiniz çarçabuk. Büyürsünüz yavaşça, kimse farkına varmadan öyle sessiz, öyle bir anda…
Sabah, saat 07.00 sularıydı. Masum bilmezliğimizle kahvaltı sofrasındaydık. Televizyon açıktı. Siyah-beyaz alışık olduğumuz TRT yazısı… Fondaki müzikte ise Hasan Mutlucan’ın söylediği şu mısralar yer alıyor: “Yine de şahlanıyor aman kol başının yandım da kır atı.”
Bir müzik, bize haber veriyor; bir müzik, olağandışılığı gösteriyor. Bir müzik, gizlice giriyor evlerimize ve bize olacakları söylüyor. Bir müzik ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin olağanüstü hallerini halkına bildiriyor bundan böyle.
Açılış ve haberler, “ Türk Silahlı Kuvvetleri bu sabah gerçekleştirilen bir müdahale ile Kıbrıs’ın Kuzeyini havadan ve karadan kuşatmış, Kıbrıs topraklarına Türk Askerleri çıkartma yapmıştır.”
Tarihler, 20 Temmuz 1974’ ü gösterir.
Haber bu kadar sadedir, yalındır. “Türkiye savaş açmıştır, barış için! Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Kıbrıs’ta yaşayan Türklere uygulanan zulüm ve baskıya daha fazla seyirci kalmamıştır. Türk halkı; kadını, erkeği, çoluğu çocuğuyla ordusunun ve devletinin yanında yer alacaktır. Üzerine düşen görevleri yerine getirecek ve sonuçlarına millet olarak hep birlikte katlanılacaktır.”
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, gazetecilere durumu şöyle bildirir:
O sabah, bütün evlerde aynı duygu, aynı heyecan, aynı düşünce hâkimdir. Ülkemiz savaşa girmiştir. Başbakanımız “Savaş için değil, barış için yapılan bir müdahale” olduğunu söylemiştir gerçi! “Askerlerimize umuyoruz ki ateş açılmaz ve kanlı çatışmalar yaşanmaz.” demiştir. Ebette bunun için her türlü tedbir alınacaktır.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sivil savunma koşulları öğretilecektir. Tedbir için; sığınaklar hazırlanacak, sığınağa gerekli malzemeler alınacak, geceleri olası bir hava saldırısına karşılık, karartma uygulanacaktır. Kırk yaş altı her Türk erkeği, askerdir bundan böyle.
Bir çocuk için heyecan verici bir durumdur, sıkıcı yaz tatilinden kurtulmaktır. Adeta hayatımıza renk gelmiştir. Bir çocuk nasıl bilebilir ki savaşın neler getireceğini!
Bir çocuk, babasıyla kömürlüğü sığınağa çevirir, yiyecek ve içecekleri kuru yerlere gizleyerek ilk yardım malzemelerini öğrenir. Bir çocuk, “*Acil müdahale nedir? Yaralı nasıl taşınır? Kırılmalarda nasıl atel bağlanır?” sorularının cevaplarını öğrenir. Bir çocuk; mahalledeki komşularıyla birlikte sivil savunma eğitimine katılır. Lacivert yağlı kâğıtlarla pencere camlarını kaplar. Bir çocuk, geceleri evlerin ışıkları nasıl gizlenir; öğrenir. Siren seslerinin anlamlarını, tüfeklerin adlarını, tankların manevra kabiliyetlerini öğrenir bir çocuk. Uçakların her havalanışında yüreği hoplar ve dua eder onlara. Bir çocuk, büyüdüğü zaman; jet pilotu olmak ister, Hava Harp Okulunda okumak ister; ama bilmez o vakitler kızların henüz Askeri Okullara alınmadığını.
Oyunlarımız değişmişti; evcilik, okulculuk, komşuculuk faslı bitmişti. Kız- erkek karışık savaşçılık oynuyorduk. Erkeklerde adeta yarış yapıyorduk. Her Türk Asker Doğar” diye talimlerle başlıyorduk güne. Siper kazıp içine giriyorduk. Tahtadan oymalı tüfeklerimizle; su mataralarımızla, belimize taktığımız kemerlerdeki fişekliklerimizle hazırdık biz de savaşa.
Geceleri el fenerlerimizle sokaklardaydık. Eskişehir karanlıktaydı büsbütün. 2. Hava Komutanlığından kalkan jetler, bizimle bütünleşmişlerdi adeta. Onların seslerini duymadığımızda rahatsız olurduk. Siren sesiyle başlayan karartma, yine siren sesiyle son bulurdu.
Haberler yakın takiple izlenir, olaylar kaçırılmazdı. Büyük küçük kim varsa siyasetin ve askerliğin detaylarını konuşur olmuştu artık ev toplantılarında…
Milletçe el ele vermek ve bütünleşmek fikriyle olsa gerek, televizyon ve radyolarımızda en çok çalan şarkı Ayten Alpman’ın söylediği bu şarkıydı… Dilimize ve yüreğimize yerleşmişti, vatan sevgisini bu şarkıyla tazelemiştik bir kez daha…
Havasına, suyuna; taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay…
Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda
Aşıklar destan yazar dağlarda
Kuzusuna kurduna Yunus’una Emrah’a
Bütün alem kurban benim yurduma
Lay Lay…
Mecnun’a Leyla’sina erisilmez sirrina
Sen dost ararsan koş Mevlana’ya
Yeniden doğdum dersin derya olur gidersin
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay…
Gözü pek, yanık bağrı türkü söyler çobanı
Zengin, fakir hepsi de sevdalı
Ben gönlümü eylerim gerisi Allah kerim
Bir başkadır benim memleketim
Havasına, suyuna; taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay…
Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda
Aşıklar destan yazar dağlarda
Kuzusuna kurduna Yunus’una Emrah’a
Bütün alem kurban benim yurduma
Lay Lay…
Mecnun’a Leyla’sina erisilmez sirrina
Sen dost ararsan kos Mevlana’ya
Yeniden doğdum dersin derya olur gidersin
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay…
Gözü pek, yanık bağrı türkü söyler çobanı
Zengin, fakir hepsi de sevdalı
Ben gönlümü eylerim gerisi Allah kerim
Bir başkadır benim memleketim
“20 Temmuz – 14 Ağustos 1974 tarihleri arasında süren bu müdahale sonrası, 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.”
“ Kıbrıs Barış Harekâtı sonunda tarafların kayıpları şöyledir: Türk Silahlı Kuvvetleri, 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve 1.200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türk tarafı ise, 70 mücahit ve 270 sivil ölü, 1.000 yaralı olmak üzere, Kıbrıs Türkleri genel olarak 1672 şehit ve binlerce yaralı vermiştir. Rumlar ve Yunanlar ise 4 bin ölü, 12.000 yaralı vermiştir.
Savaşın dışında olmasına rağmen BM Barış Gücü Askerleri de kayıp vermiştir: 3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştır.”