Üsküdar’ın kadim sokaklarında yürümüş asil Osmanlı insanını artık etrafta görememekteyiz. Şehrin tarihi yapısı muhafaza edilmekle beraber, Üsküdarlılar’daki o sıcaklık nezaket ve manevi derinlik, günümüz insanında pek görülmemektedir.
Eski dönemlerde yaşanan İstanbul’a,Üsküdar’a has örf ve adetler de, zevkler de törpülenmiş, bir çağ küsufa uğramıştır.
İstanbul’u, özellikle de Üsküdar’ı anlamak için ,bize artık onu doğru insanlardan dinlemek ve okumak düşmektedir. Özemre de, çocukluğunun ve gençliğinin İstanbul’unu, o güzel Türkçesi’yle kaleme alarak, kültür tarihimiz için önemli bir hizmette bulunmuştur.
Müdavimlerinden olduğu Aktar Hocalar’ın dükkanını anlattığı ilk kitabı Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı,bu büyük hizmetlerin başında gelmektedir. Kitap,dikkatlice okunduğunda bir şehrin anatomisini vermektedir.
Zamanın Üsküdar’ında Aktar Hocalar’ın dükkanı, çeşitli tedavi yöntemlerinin uygulanması dışında;ilim,irfan yuvası olarak da uğrak yeridir. Birçok entelektüel ve alim,bu dükkanın müdavimleri arasındadır. Gelenler arasında;dükkanda ebru,ney dersleri alanlar da vardır.
Kitabın takdim kısmında,müellif bu dükkan hakkında şu sözleri söylemektedir:”…Bu dükkân sâdece ihtivâ ettiği envâ’ı çeşit met’â’ ve sâhiplerinin müstesnâ şahsiyetleri bakımından değil,fakat pek çok ehl-i irfân ve ehl-i san’atin de bir toplantı ve sohbet mahalli olması bakımından ilgi çekerdi.”
Dükkanın kendisi ve çevresi üzerindeki büyük etkisini ise kitabın aynı kısmında şu sözlerle anlatır:”…Bu dükkan nice mânevî sohbetlerin,nice dostlukların,nice himmetlerin,nice hayırların,nice tefekküre şâyân ibretlerin,nice râhmanî füyûzâtın,nice irşâdların sebebi ve mihveri,benim de mânevî eğitimimin ve kültürümün en mühim kaynaklarından biri olmuştur.”
Aktar dükkanından bahsederken,dönemin bozulmamış sessiz ve derin Üsküdar yaşantısından da manzaralarla karşılaşmaktayız:
“Yarım asır öncesinin Üsküdar’ı gürültüsüz,âsûde bir belde idi. Nüfûsu ancak kırk bin kişi civarındaydı. Sabahları hemen her mahallede önce bülbüller şakır,akabinde de horozlar öterdi…”
Üsküdar insanın müşteri hakkına verdiği önem de,aktar dükkanında kendisini gösterir:
“Müşterinin hakkının geçmemesi için,malın ambalajlandığı kağıdın aynısı terâzinin ağırlık kefesine dara olarak konur ve daha da garantili olsun diye ayrıca,tartılan malın birkaç gram daha ağır çekmesine özen gösterilirdi.”
Dükkanla ilgili diğer bir husus da,kokulu bir nesne alınması halinde,kokularını dışarı vurmayacak şekilde ikinci kez bir kağıtla ambalajlanması ve kokulu maddelerin bir arada,diğerlerini ayrı,sonra hepsini beraberce paketlenmesidir.
Bir cenaze kaldırılacağı zaman da,aktar dükkanı bu ihtiyaçlar için bir uğrak yeridir. Cenaze levazımı, kadın takımı ve erkek takımı olmak üzere ikiye ayrılır:
“Takımın içinde kefene ilâveten,bir şişe gülsuyu,150 gram pamuk,bir kalıp sabun,4 kâfuru tableti,10 adet çengelli iğne,buhur ve günlük karışımı tütsü veyâ öd ağacı,2 çift takunya,2 maşrapa ve bir de tabut kapağını bağlamak ve tabutu kabire indirmek için yeterince uzun bir ip bulunurdu. Kadın takımında ,bunlara ek olarak 2 tülbent ile 200 gram da kına vardı.”
Bazı sırlı oranlarla,Saim Efendi tarafından bizzat hazırlanmış,dolma baharı,köfte baharı ve tarhana baharı terkibine giren baharatı pek meşhurdur:
”Bu oranlar öylesine isâbetli ve İstanbulluların damak zevkine o kadar uygundu ki,Şile’den Fâtih’e kadar İstanbul’un dört bir bucağından ahâli,sırf bunun için,Üsküdar’a Aktar Hocalar’a akın ederdi.”
Müellifin 12 Eylül 1946’da yapılan sünnet düğünü de Eski İstanbul sünnet düğünlerinin bir fotoğrafı gibidir. Düğün çorbası, baş yemektir,ikram olarak da limonata,kaşarlı sandöviç,kuru pasta ve börek vardır. Kur’an tilaveti,ilahiler ve Mevlid-i Şerif okunduktan sonra,fasıl heyetinin konseri;akabinde Hokkabaz Portakaloğlu ve Karagöz oyunu sergilenmiştir.
Eski Üsküdar insanı için Aziz Mahmut Hüdayi Türbesi’nin de büyük önemi vardır. Özemre,buraya gelen hanımların doğacak çocuklarının sıhhati için dua ettiğini anlatır:
”Zîrâ bu Hazret’in,türbesini ziyaret edip de bir Fâtiha okuyanların suda boğulmamaları,ateşte yanmamaları ve ölümlerinin de kendilerine mâlûm olması yolunda Cenâb-ı Hakk’a bir niyâzı vardı.” diyerek bunun sebebini ortaya koyar. Müellif,aynı uygulamanın kendi ailesi tarafından da yapıldığını sözlerine ekler.
Dükkanın müdavimleri incelersek,eski Üsküdar insanları hakkında daha çok ipucu bulabiliriz.
Müellifin ruh dünyasını oldukça etkileyen Eşref Efendi,mübarek zatlardan biridir. İlm-i Nücum bilgisindeki derinliği şu örnekle ortaya koyar:
”Cihân Harbi sırasında,bir gün Şeyh Murad Buhârî Dergâhı’ndaki bir toplantıda Eşref Efendi Amca’ya Mustafa Kemâl’in zâyiçesini çıkarıp âtîsini istihrâc etmesini ricâ etmişler. O da bu ricâyı kırmamış ve hemen oracıkta yaptığı hesaplar sonunda şu neticeye varmış:’Eğer bu zât gönlünü mânâ âlemine çevirirse: Velî;eğer dünyâya çevirirse:Pâdişah makâmına sâhip olacaktır.’“
İskele Camii baş imamı Nafiz Uncu Hoca da,dükkanın müdavimlerindendir. Ayasofya Camii’nde mukabele okuduğu zamanlarda,güzel sesini dinlemek için akın edenler olduğu halde,benliğinin kabarmasından rahatsızlık duyup Allah’a bu sesi alması hususunda Nasuhi Dergahı’nda dua etmiş,”sabah kalktığında o güzelim sesinin gitmiş,yerine kısık ve çatlak bir sesin ikâme edilmiş,olduğunu sevinçle görmüş” bir zattır.
“Dâr-ı dünyâ,ey birâder,köhne mihmânhânedir,
Dil veren vîrâneye,uslû değil divânedir.
Bir mukîm kimse bulunmaz hâne-i eflâkde,
Cümle halk ehl-i sefer,âlem misâfirhânedir.”diyerek vefat eden Galata Mevlevihanesi son şeyhi Ahmed Celaleddin Dede Hazretleri de bu dükkanın müdavimlerindendir.
Mortucu Salih,küfürbaz olmanın yanı sıra,Karacaahmed mezarlığına ,cenaze olduğu günlerde, gelerek,cenaze sahibinden sadaka koparmakla meşhur Üsküdar meczuplarındandır ve onun için de bu dükkan mutlak uğrak yeridir.
Yazar,diğer bir müdavim Sükuti Dede’yle bizzat tanışmamış ancak anlatılanlar,onun değerini anlamasına yetmiştir:
”Ahmed Celaleddin Dede bir gün Sükûtî Dede’yi:”Dede sen bilirsin;söyle bana zamânın Kutb’u kimdir?”diye sıkıştırmış. Dede:”Aman Sultânım,fakîr ne bilsin?”diye kıvırtacak olsa da Ahmed Celâleddin Dede bütün celâliyle Dede’nin üzerine gitmiş. En sonunda Sükûtî Dede:”Sultânım,siz de biliyorsunuz ya,zamânın Kutb’unun karşınızda durduğunu!”demiş.” “Cinci Hoca” diye tanınan Arap Hoca da,dükkanda sık sık görünmüş renkli kişilerden biridir.
Müellifin çocukluğu ve gençliği bu insanlar arasında böylesine renkli,böylesine güzel geçmiştir. Ancak,90’lı yıllara gelindiğinde Üsküdar eskisi gibi değildir;bu dönemde Anadolu’dan pek çok göç olmuştur. Eski Üsküdarlılar,parmakla gösterilebilecek kadar azalmış;Osmanlı’nın izini taşıyan zarafet,üslup,iz’an,lisandaki incelik yavaş yavaş tükenmeye yüz tutmuştur. Yetmiş küsur yıldır ilim,irfan ve sanat yuvası olan aktar dükkanı da artık değişime uğramıştır. Dükkanı miras alan Ali Haydar Düzgünman biraz da basında çıkan çeşitli haberler sebebiyle,aktar dükkanını kiraya vermiştir. Üsküdar’ın ve tüm İstanbul’un kültür hayatında önemli yeri olan bu dükkan kuyumcuya dönüşürken,Özemre’nin çocukluğunun Üsküdar’ı artık kendini özletmeye başlamıştır.
Son olarak,şunu söyleyebiliriz ki Üsküdarlılık, tarihi okumak;başkasının hakkını gözetmek;candan gülümsemek;terbiyeye,üsluba,namusa dikkat eden ve inancını içten yaşayan bir insan olmaktır. Bize düşen,Osmanlı’dan kalan bu mirası korumak ve yaşatmaktır.
Müellifin dediği gibi,”Üsküdar’da bugün yaşamak kolaydır,huzurludur,zevklidir,ilgi çekicidir ammâ Üsküdar’lı olmak artık babayiğidin kârı değildir.”[1]
KAYNAKÇA
Çocukluğumun Üsküdar’ını Özlüyorum,Ahmet Yüksel Özemre,Kültür Dergisi,Sayı:6,2007
Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı,Ahmet Yüksel Özemre,Kubbealtı Neşriyatı,İstanbul,2010
[1] Özemre,Çocukluğumun Üsküdar’ını Özlüyorum,Kültür Dergisi,Sayı:6,2007