“Aşk yaşamı, cinayet ölümü sıradanlıktan kurtarır.” diyordu Ahmet Ümit.
Ne de güzel bir “abi” portresi çizer bize.
Yadigar arabasını okşayarak çalıştırır, Evgenia’sıyla rakısını yudumlarken bir sandalye de sofrasına bizim için koyar Komiser Nevzat. Hiç haz etmediği polisiye yazar olan komşusu ise Ahmet Ümit’in ta kendisidir. Polisiye yazar mıymış neymiş, diye bahseder kendinden. Onu “Tuhaf Yazar”ın teki olarak görür. Hiçbir romanını okumadım der sahafa ve belki de nezaketen ekler Başkomiser Nevzat
“Vakit bulamadım.”
Roman Tarlabaşı’nda yılbaşı gecesi bir erkek cesedinin bulunmasıyla başlar.
Adımlarımı hızlandıran ama kaçmak için çok da istekli olmayan bir maktül Engin.
Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı…Bıçak çok yakından saplanmış göğsüne diyor,güzel kriminolog. Bu cinayetler batağında tüm roman boyunca cinayet çözülmeye çalışılır gibi olsa da son bölümde okuyucu şaşırtır yine yazar. Katili tahmin edebildin mi derseniz,cevabım “Hayır!” olur. Kazayla kardeşinin de ölümüne sebep olan sirklerde çalışan bir bıçak atma ustasıdır katil.
Okuyucunun Ahmet Ümit’e bağlılığı,vefası,bundan kaynaklanıyor olsa gerek.Detaylarla dolu bir cinayet araştırması,şaşırtan son ve katilin kim olduğundan daha da önemlisi unutamayacağımız arka sokak gerçekleri, Beyoğlu’ndan kesitler…
Bir zamanlar İstanbul’un nezih yerlerinden olan Beyoğlu’nun hüzün dolu hikayesi…Mübadele gerçeği, tinerciler, kentsel dönüşüm uğruna yapılan rant savaşları, travestiler,daha çocuk yaşta fuhuş ağına düşürülen melek yüzlü kızlar…Yazar okuyucuyu bu gerçeklerle yüzleştirmekten de kaçınmaz.
Duvara bacağını dayamış müşterisini beklerken dayak yiyen o hayat kadınına da, felçli kocasının uçsuz servetiyle, gizli aşkı Engin’i ihya eden o zengin kadına da acımayı başarırsınız romanda.
Ve artık vakit yaratabilmiştir Nevzat Komiser, şu teklifsiz komşusunun romanını okumaya. Romanın adına, aslında kendine bakar: “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi”