Zordur sanatçı olmak bazı dönemlerde. Cem Karaca hemen hemen tüm hayatı boyunca zorluklarla ve paralel olarak başarılarla hayatını sürdürmüş ender sanatçılar arasındadır. 5 Nisan 1945 yılında hayata gözlerini açtığında annesi ve babası Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından tanınan resmi bir evlilik belgesine sahip değildi. Tiyatronun önemli isimlerinden Toto Karaca ve Mehmet Karaca’nın çocuğu olması Cem Karaca’nın üstünde etkili olsa da her zaman için farklı düşüncelere sahipti. Ermeni Kökenli olan annesinin asıl adı İrma Felekyan olarak bilinse de İran asıllı olmasından ötürü bazı ayırt edici durumlardan bulunmaktaydı. Babası Mehmet Karaca ise Azeri Türklerindendi.
6-7 Eylül Olaylarında Cem Karaca
Daha on yaşında bir çocukken yaşadığı 6-7 Eylül olayları Cem Karaca için bir başlangıçtı. Her seferinde mühendis olma hayallerinden bahseden Karaca’nın evleri bir albay tarafından yağmalanmaktan kurtarıldı. Kentin tamamında yabancılara ait evlerde büyük yıkımlar yapılırken emekli Albay Emrullah Sümer komşularına destek olmuş ve yağmaya izin vermemişti. Bakırköy azınlıklarını kılıcıyla korumasından ötürü hala saygı ve sevgiyle anılan Emrullah Sümer olayından sonra Cem Karaca hayallerinden vazgeçmeye başlamıştı. Her ne kadar hem annesi hem de babası tiyatrocu olsa da baba Mehmet Karaca tarafından hariciyeci olması istendi. Cem Karaca ise bir hayli isteksizdi.
Elvis Presley Etkisi
Gençlik yıllarında dinlemeye başladığı Batı Müziği Cem Karaca için sonun başlangıcı oldu. Elvis ve çeşitli gruplar sayesinde Rockn Roll hayranı olurken üniversite yıllarında devamlı olarak müzikle ilgilenmeye başladı. Babasının tüm engellemelerine rağmen müzikle olan ilişkisini bitirmeyen Cem Karaca, askerliğini yaptığı Hatay’da duyduğu saz sesiyle farklı diyarlara gitti. Batı ile Anadolu müziğini harmanlama fikri de bu sırada gelmişti Cem’in aklına. Altın Mikrofon gibi çeşitli yarışmalara katılarak iki müziğin karışımını duyurdu insanlara.
Darbeler Zamanı
1970’li yıllarda başlayan Almanya konserleri devam ediyordu. Birçok farklı yerde konserler oluyor ve Cem Karaca tüm hayatını müziğe adamış bir kişi olarak sahneden sahneye koşuyordu. 12 Mart Darbesi sırasında Almanya’da bulunuyordu. Birkaç hafta beklemesinden sonra hakkında hiçbir soruşturma olmadığını anlayınca ülkesine geri döndü. Ancak 12 Eylül 1980 için aynı şey geçerli değildi. 1978 yılında çıkardığı 1 Mayıs Plağı içerisinde bulunan şarkılarda “Komünizm Propagandası” olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatıldı. Arananlar listesinde olmasından dolayı bu kez Almanya’dan dönmedi Cem Karaca. Gıyabında yargılaması yapılsa da Almanya’da yaşamaya karar vermişti artık. Berlin’de 1 Mayıs gösterilerine katılması ise vatan haini ilan edilmesine sebeplerden sadece biriydi. “Cem Karaca gizli hesaplar peşinde” haberlerinin devamlı olarak basında yansıması ise zamanın şartlarını ortaya koyuyordu. Ancak çok daha zorlu bir sürecin başlaması, vatan hasreti çekmesi durumları değiştirmişti. 1985 yılında Münih’te Turgut Özal ile görüşme gerçekleştirildi. Özal ve Cem Karaca baş başa konuyu konuşurken durumlar netlik kazanıyordu. Başbakan Turgut Özal’ın girişimleri sonuç verdi ve 1987 yılında İstanbul’a dönüş yaptı. 8 yıl sonra vatanına kavuşmanın heyecanını göz yaşlarıyla kutlayan Cem Karaca, sadece ruhuyla değil, vücuduyla da vatanında olmayı istediğini ifade etti. Sert, baskıcı ve bir o kadar da acımasız yönetimle müzakere olması ise hala tartışılan konular arasında yer alıyor. Bazı çevreler tarafından “dönek” olarak adlandırılan Cem Karaca, kısa bir zaman içinde Cahit Berkay ve Uğur Dikmen ile albüm çıkartarak adeta cevap veriyordu. Kendisine yapılan seviyesiz eleştirilere karşı hala fikirlerinde sabit olduğunu ortaya koyan Cem Karaca, “Ben Hiç Değişmedim,” diyerek anlatıyordu hikayesini sevenlerine. Aradan yıllar geçse de Cem Karaca hiç değişmemişti ve işçiye, özgürlüğü merhem olmaya devam ediyordu.