Saatlerdir kağıt bana ben kağıda bakıyorum.Kalemse çaresizce elime alınmayı bekliyor..
Kelimeler zihnimde dönüp duruyor.Lügatta dahi olmayan kelimeler,bumerang gibi dönüp dönüp duruyor.Birazdan ufak çaplı bir ‘big bang’ gerçekleşebilir!
Bir kelime,bir kelime,bir kelime.. Ne olabilir? Kelime seçimi yapmakta zorlanıyorum.Onun yerine psikolojik bir durum yaratıp kelime bulmaya çabalıyorum.
Masanın üzerindeki bardak,bir sürahi dolusu su ve soğumuş çaya takılıyor gözüm.Oldukça basit bir durum aslında yada basit bir diziliş.Neden dikkat çeksin ki? Bardağın şekline bakıyorum.Üstü açık bir silindir,renksiz ve kabartmalı.Güneşin gelişini kestiği için su da gökkuşağı çıkarabiliyor bazen.Tam da bu düşüncenin üzerine şafak söküyor ve güneş ince bir aralık bulup camdan içeri sızıyor.Bardakta ne bir parıltı ne gökkuşağı var.Sürahideki suyu bardağa dolduruyorum.İnce bir parıltı beliriyor.Bu parıltı sürahiden bardağa boşalan su ile artıyor.Suyun akışı ve ışık.. Sürahinin içinde sanki sürahinin bir parçası gibi duran su,şimdi bardağın içinde.Oysa tamamen sürahiye ait gibiydi.Yine aynı mantıkla sürahi masanın üzerindeydi ve onunla bir bütün gibiydi ama sürahiyi masadan ayırabildim.Bütün gizli parçalara dönüştü.Sebep? Limit olabilir mi? Yıllar yıllar önce böyle bir teoriyi duymuştum birinden.Belki teoriden çok bilimsel gerçektir ama benim zihnime teori olarak yerleşmiş bir kere.Limit 0’a yaklaştığı için yani tamamen sıfır olmadığı için ve bunu nesnelere indirgediğimizde ; nesnelerin de birbirinden ayrılması yani tam anlamıyla bütün olmaması söz konusuymuş.Bir yerde parça bütün ilişkisine başka bir bakış açısı kazandırıyor bu teori(yada her neyse).İlk duyduğum anda şimdi,şuan düşündüğüm an kadar etkilemiştir beni bu teori(yada her neyse).Kilit kelime ‘Limit’.Hemen kağıdın üst köşesine yazıyorum.Kelime her yöne çekilebilir.Kişiye,düşünceye ve öze bağlı şekillenebilir.O an aklıma çılgınca bir soru geliyor.Ya limit 0 olsaydı? Benim zihnime göre ‘big bang’ olurdu.Kim bilir..
Kafamda kelimeler bir o yana bir bu yana savrulurken,dilimin ucunda bir ritim var.Ne bir şarkı,ne bir şiir,ne klasik müzik,ne solo.. Hiçbirine benzemeyen bir ritim. Ama ritmin özelliği bir şarkıya,bir soloya benzemesi değil miydi? En basitinden doğal bir sese benzemesi gerekmez mi? Bu ritimde bir tanımsızlık var.Ritmin limiti 0.O halde ikinci kelime ‘Tanımsız’..
İki kelime üzerine ne yazılabilir? Limit,tanımsız.. Birde ‘Belki’ olabilir.Zihnimin içinde ‘big bang’ başladı bile.Durdurulamaz bir akış var.İsimler,tanımlar,tanımsızlıklar,mevsimler,saatler,şiirler.. Ürkütücü ve bir o kadarda ilgi çekici.Bu üç kelime Jean Paul Sartre’ı anımsattı.Ve felsefenin derinliğine inmeye başladım..
Şimdi bu üç kelime üzerine nasıl bir edebiyat parçalanırdı.Parçalansa ne kadar etkili olurdu? Yada büsbütün saçmalık olurdu belki de.Her neyse.Belki bir gün bunun üzerine uzun uzun yazılar yazarız hepimiz.Belki bu iş zor olmaktan çıkar.Kim bilir..
‘Fiyaka’lı bir kapanış yapalım o halde.Ortaçgil ‘eski defterler’i açıp ‘Bu İş Çok Zor Yonca’ desin.Bizde aynı şeyi söyleyelim.Bu iş çok zor yonca.