Doğu Bilimi ve Şarkiyatçılık olarak da anılan Oryantalizm, Batı’nın, Uzak ve Yakın Doğu toplumlarının dinlerine, dillerine, giyim kuşamlarına, kültürlerine olan merakından oluşan bir konu bütünü, adeta dönemin bir modasıdır. Bir akım olmaktan ziyade bir konu olarak görülen oryantalizmin, 18. yüzyılda Napoléon’un Mısır Seferi ile başlayıp 19. yüzyılda gelişerek, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla etkisini yitirdiğini söyleyebiliriz.
Doğu ilgisinin Avrupa’ya yayılmasında en önemli merkez Venedik’tir.Gentile Bellini’nin 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in portresini yapması, dönemin Osmanlı kıyafetlerinin eskizlerini çizerek yanında götürmesi, Avrupa’da Osmanlı giyim kuşamının ilgi görmesine ve Batı insanının bu farklı kültüre büyük bir merak ve hayranlık duymasına neden olmuştur. Batı insanı, Doğu’ya seyahat eden seyyahlardan, tüccarlardan, sanatçılardan duydukları birçoğu anlatanların fantezi dünyasının ürünü olan hikayeler ile kendi Doğu’larını oluşturmuşlardır. Doğu, artık Avrupalı’nın gözünde zevkin, eğlencenin, şehvetin büyülü bir dünyasıdır. Şüphesiz, bu büyülü dünya Avrupalı sanatçıları da etkilemiş ve onlar da eserlerinde fantastik bir Doğu imgesi yaratmışlardır. Birçok Avrupalı sanatçı, Doğu’yu ziyaret etmeden tamamen kendi hayal dünyasını yansıtmıştır eserlerine. Haremde çıplak bir şekilde arzı endam eden ve bütün zamanını boş oturarak geçirip kendisini erkeğine hazırlayan kadınlar, kahvehanelerde kendine has giyim kuşamlarıyla, nargileleriyle sohbet eden bıyıklı, sakallı, sarıklı erkekler, kaba, cahil, şehvet düşkünü bir Doğu imajı yaratmışlardır.
Büyük bir kitleyi etkileyen bu büyüleyici coğrafya, resim sanatının yanı sıra edebiyat, müzik, opera, tiyatro, mimari gibi pek çok sanat dalını da etkilemiştir. Artık sanatın pek çok dalında orient bir hava, bir tat vardır. Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma adlı operası, yine Mozart’ın Mehter Marşı’nın ritminden esinlenerek yaptığı Türk Marşı dönemin ilgi çeken oryantalist sanat eserleri arasında yerini almıştır. Binbir Gece Masalları’nın Fransızca’ya çevrilmesi ile birlikte kendinden olmayana olan merak artmış, bu masalsı, fantastik coğrafya, Batı dünyasında adeta cennetten bir köşe gibi hayal edilmiştir. Bu düşsel dünyaya hayranlık duyan sanatçıların dışında Doğu’yu barbar, cahil ve öteki olarak gören sanatçılar da vardır elbette. Bunların en bilineni de İngiliz şair Shakespeare’dir. Shakespeare, eserlerinde özellikle İslamiyet’i ve Türkleri aşağılayıcı ifadeler kullanmıştır. Othello adlı eserinde bir diyalogda geçen ‘’yalanım varsa Türk olayım’’ ifadesi, yazara göre Türk olmanın ne kadar kötü bir şey olacağına işaret eder.
18. yüzyıla kadar fantezilerle dolu bir rüyanın yansıtılmasıyla oluşan oryantalizm konusu, bu yüzyılla birlikte Batılı sanatçıları da iki kısma ayırmıştır. Bir kısım sanatçı hayali Doğu imgesini sürdürürken, bir kısım sanatçı da elçilerin maiyetinde ya da sultanların özel davetleriyle Doğu coğrafyasını ziyaret ederek gerçek Doğu’yu, Doğu insanını, coğrafyasını, kültürünü eserlerine yansıtma şansı bulmuşlardır. Boğaziçi ressamları olarak da anılan bazı sanatçılar, başta İstanbul olmak üzere pek çok şehri gezip gördüklerini resmetme şansı bulmuşlardır. Bu dönemde dini yapılar, sokak satıcıları, sokak hayvanları, kahvehaneler, Osmanlı giyim tarzı sanatçıların dikkatini çekmiş ve eserlerinde yerlerini bulmuştur. Oldukça egzotik bulunan Osmanlı kıyafetleri, elçi ve eşleri, sanatçılar, seyyahlar tarafından ilgi görmüş, bu kıyafetler içinde kendilerini resmederek Osmanlı kıyafet modasını başlatmış ve kıyafet albümleri oluşmaya başlamıştır.
18. yüzyılla birlikte, Batı ile olan gerek ticari gerekse siyasi ilişkilerin yoğunlaşması sonucunda Doğu cahil, kaba, zorba olan imajını kırmıştır. Özellikle de bu dönemde Osmanlı-Fransız ilişkilerinin artmasıyla birlikte ”barbar Türk” imajı yerini ”gönlü yüce Türk” gibi söylemlere bırakmıştır. Bu dönemde bir elçi eşi olan Lady Montagu, hareme girme şansı bulmuş ve haremin anlatılandan farklı olduğunu, kadınların burada sadece kendini erkeğine hazırlayan birer figür olmadıklarını, eğitim aldıklarını bugün bir belge niteliği taşıyan mektuplarında anlatmıştır. Bu dönemde ticari ilişkilerin gelişmesiyle birlikte Doğu’dan gelen eşyalara da ilgi artmıştır. Türk ve İran halıları, seramikler, çiniler Batılılar’ın evlerini süslemiştir. Doğu’nun adeta bir simgesi haline gelen kahvehaneler de bu dönemde Batı’nın ilgi odağına dönüşmüştür. Özellikle Fransızlar Türk kahvehanelerini örnek alarak Fransa’da bir kafe kültürünün oluşmasına ön ayak olmuşlardır. Osmanlı topraklarını ziyaret eden ve bu kültürün etkisi altında kalan, adeta Türkleşen Avrupalı’lar da vardır bu dönemde. Bunun en iyi örneği ise kuşkusuz Pierre Loti’dir. Aslında bir deniz subayı olan Loti 19. yüzyılda İstanbul’a görevli bir subay olarak gelmiştir. Bu şehre ve kültürüne hayran kalan Loti, bu coğrafyayı sadece eserlerinde anlatmakla kalmamış aynı zamanda bu coğrafyanın kültürü içerisinde kendi kimliğinden sıyrılmış ve adeta bir Türk gibi yaşamıştır.
Akademik çevrelerce üzerine çeşitli görüşlerin öne sürüldüğü, hatta Batı’nın gizli ve gayrimeşru yönlerinin bir ifadesi olarak görülen oryantalizm, tüm bu farklı görüşlere karşın sanat dünyasında kendisine hatırı sayılır bir yer edinmiştir. Doğu, büyülü, egzotik, gizemli havası sayesinde uzun yıllar Batı insanını etkisi altında bırakmıştır.