Ceket düğmelerine saklansam, dünyada arasan bulamasan.
Etrafı dağıtsan şişelerin arasında kaybetsen kendini, ne sen ne ben bilemesek.
Nefes verdiğin yatakta yastığına dayanıp dursan, düşünsen ama hayal edemesen, ağlayamasan.
Yaraların iyileşemese, beynine oksijen gitmese, duyguların istifa edip terk etse
Seni.
Sen karalığın içinde savrulurken avucunun içinde ki o mumu gördüm. Işıklı yerler bizim için gökkuşağından uzakken, gökkuşağının en güzel renginde ruhlarımız birleşmişti. Bedenlerimiz hala o bankta kavrulurken ben siyah ojemi sürüyorum. Aslında her yere beni bul diye saçlarımdan bıraktım. Hayır, sen hala görmedin, çünkü göremedin, kahve içiyordun…
Sana ihanet etmek istemem ama yeni yastıklar çok rahat. Evet, artık görmüyorum, kasım güneşi kör etti ellerimi. Hayır, ellerimi cebime sokmak istemiyorum, orada kaybolmayacaklarını söylemedin. Aslında bütün her şeyi o bankta unuttum tam da istediğimiz gibi. Üstüne yağmur yağdı, artık her şey toprakla bütünleşti. Görmeyen ellerimi tut her şey o bank gibi.
Teşekkür ederim.
Dünyanın en güzel intihar cümlesi, yazıyorum unutma diye.
Hala kahve içiyorsun.
Giderken unuttuğumuz hatalı cümlelerimiz yok. Yoklar çünkü gözlerimi ve ellerimi kör ettim.
Keşke teşekkür etseydin. İğneler batıyor ruhuma, akan kan değil unuttuğun teşekkürler.
Ben hala o dolabın içinde saklanıyorum, hala ateşten korkan bir veledim. Vücudum da binlerce öpülmemiş yara izi var.
Öp onları…
Sonra gel en sevdiğin filmin DVD’si hala bende.
Teşekkür ederim.
Şairanelik bunun neresinde
Bu hissetmekle alakalı bir şey,
Bence doğru diyorsun. Duygular, her kişide farklı çağrışımlar yaratır. Şairanelik nedir? Bunun bir tanımı var mı? Ben, buna buna tam anlamıyla “işte budur!” diyebileceğim bir tanım bulamam. Bulanı da anlamam. Bu metin de başka metinler de kendi kitlesini bulur ve onlara hissettirebileceği mutlaka bir şey vardır.