Perdeleri kapalı, karanlığa hapsedilmiş bir odada gözlerimi açtım yeni güne.Yataktan kalmak istemiyorum.Vücudumun her bir parçası sızlıyor. Perdeleri açmak istemiyorum. Kendimi 20 yıl kadar yaş almış gibi hissediyorum. 20 yıl kadar ilerisini düşünecek olursam sırtımda bir kambur taşımış olurdum herhalde.Tıpkı bir kaplumbağa gibi dolaşırdım etrafta. Aren ‘İnsan hissettiği yaşta olurmuş.’ demişti bir ara. Ama ne zaman olduğunu hatırlamıyorum. Bir alzeimer hastası gibiyim. Hatta bu hastalığın ilk evresindeyim.Yavaş yavaş beynimdeki anı odaları kapılarını kilitliyor. Bense zerre umursamıyorum. Bir şeyler silindikçe ‘değişme’ye başlıyorum.Yataktan kalkıp perdeleri açıyorum. Güneş gözüme bir parlaklık saçıyor. Gözlerim kamaşıyor. Başımı duvara doğru çeviriyorum. Duvara asılı aynada kendi resmimi görüyorum. Sanki yasaklı bir şey yapmış ve yakalanmış gibiyim. Aynaya doğru yaklaşıyorum.Yüzümde inceden inceye beliren çizgiler var. Gözlerimin çevresinde, yanaklarımda..Gözlerimde solmuş renkler var. Saçlarım darmadağın.. Ne kadar çabuk değiştim. Daha saatler önce elim yüzüm ışıldıyordu belki.Yada ben öyle zannediyordum. Uyandığım andan beri kafamdan geçen düşünceler içinde tek bir kelime var : ‘Değişim’. Bunu sormalı mıyım Aren’e? Mutlaka sormalıyım. Aynadan kendimi ayırıp telefona sarıldım. İlk arayışımda cevap vermedi. İkinci kez aradım. Cevap yok. Üçüncü kez aradım yine cevap yok. Bugün cevaplar yok.Telefonu kapattım. Umudumu kesmiştim ki telefon çaldı. Heyecanla telefonu açtım. Konuşmasına dahi fırsat vermeden ”Değişim nedir sence?” dedim. Böyle bir soruyu pat diye sormak, hem de sabahın ilk saatlerinde…Büsbütün delilikti… Ne saçmalıyorsun, sabah sabah bunun için mi aradın gibi sitemlere maruz kaldım. Sitemlere karşı bir cevap hatta mahcubiyet bile yoktu içimde.Tekrar aynı soruyu sordum.”Değişim nedir sence?”.İkinci kez sormam fazlaca kızdırmış olmalıydı onu. Ben artık senin hayatında yokum, biz artık ayrıyız gibi cümleler kurmaya başladı.Vereceği cevaba o kadar odaklanmıştım ki söylediklerinin hiçbir önemi yoktu. Üçüncü kez sordum.”Değişim nedir sence?”.Telefon suratıma kapandı.Al acele hazırlandım.Ufak bir not kağıdına ‘Bugün sakın evden çıkma.’ diye yazdım. Not kağıdıyla evden çıktım. Aren’in evine doğru koşmaya başladım.Bir saat boyunca durmadan koştum. Kapısının önüne vardığımda nefes nefeseydim. Kağıdı kapının önüne koydum. Zili çalıp oradan uzaklaştım.Yakınımda gözüme kestirdiğim bir ankesörlünün başına geçtim. Cebimden çıkardığım kartı taktım ve tekrar Aren’i aradım.Telefon açıldı ve ben konuşmaya fırsat vermeden başladım:
”Bu bir bant kaydıdır. Az sonra Sine’nin dilinden, Aren’in zihninden ‘değişim’in tanımını dinleyeceksiniz. Lütfen bekleyiniz.
…
Şimdi. Şuan. Bir değişimin eşiğindesin. Değişeceksin, kendini hala tanıyamamana rağmen değişeceksin. Sonu üç noktayla biten cümleler kuracaksın. Öznesini sonuna bıraktığın yada öznesini gizlediğin devrik cümlelerin olacak. Değişmek istemesen de değişeceksin. Sen bu değişime sürüklendikçe çevrende değişecek. Ama öncelik hep senin olacak. Gözlerinin bakış açısı,saçlarının uzunluğu, saçlarının rengi, tırnaklarının şekli, duydukların, gördüklerin, görmediklerin, göremediklerin.. Hepsi teker teker değişecek.Sen değişmediğini zannetsen de her şey değişecek. Mesela her gün sırtına aldığın ceketin aynı olsa dahi değişecek. Rengi solacak belki yada sökülecek, kirlenecek, eskiyecek…Her gün ayağına giydiğin çift çift ayakkabılar tozlanacak, genişleyecek, yırtılacak…
Hatta her gün sıradanlaştığını hissettiğin yollar, binalar, arabalar, sokak lambaları, kalabalıklar, bir nefes dolusu içine çekmek istediğin hava, mavisine tutulduğun gökyüzü,tuzuyla burnunun sızladığı deniz… Hepsi değişecek. Hepsi o yada bu şekilde değişecek.Tıpkı senin gibi.. Başlangıçtan çok uzağa gittiğini zannedeceksin. Bitiş noktanın bambaşka bir yer olduğunu düşüneceksin. Somutluğun değişimi içinde soyutlaşmaya başlayacaksın.Nedenini hiç bilemeyeceksin.Bilmek de istemeyeceksin. Bu değişim sana hem mutluluk hem mutsuzluk getirecek. Bu değişimin neye hizmet ettiğini bilemeyeceksin. Bu değişimin bir nedeni ve sonucu olmayacak. Ama hep bir neden sonuç arayacaksın.Hep merak edeceksin. Hatta düşündükçe delirdiğini hissedeceksin.
…
Ne yaparsan yap aslında ne bir başlangıç ne de bir bitiş olmadığını fark edeceksin.Sen sıfır noktasısın. Ve senin gibi binlerce hatta milyonlarca sıfır noktası olduğunu fark edeceksin.Yani sensin, değişen de değişmeyen de… Aynı sıfırın içinde sıfırlanarak yaşayacaksın.Aslında var olup yok olduğunu anlayacaksın.Bunu hala göremiyor musun?”
Telefondaki ses sadece dinliyordu.Ne bir onay ne bir reddediş.Sadece dinliyordu.Bu bitmeyen sessizliği bölmek istedim.”Sahi…Görebildin mi Aren?”.Tebessümü göremezsiniz ama sesini duyabilirsiniz.”Hala sıfır noktasında mıyız Sine?”.Ve bu soruda benim görünmeyen tebessümüme sebepti.Cevap veremeden telefonu kapattım. Gözlerimi parlayan güneşe çevirdim.Gözlerimde renkler belirdi.Yürümeye devam ettim. İçimde bir his vardı.Biliyordum. Bir gün bütün ankesörlü telefonlar bu sorunun cevabını bulmak için kullanılacaktı. Ne zaman bilmiyordum. Ama bir gün…