Soğuk bir geceydi. Deli bir rüzgâr esip duruyordu. Ama tek bir dal bile kıpırdamıyordu. Rüzgâr, içime işlemek için esiyordu. Zahmetli bir çabayla bedenime çarpıp dönüyordu. Oysa onca ağaç vardı rüzgârı bekleyen. Sarsılıp kendilerine gelmek isteyen…

Çoğu ev ışıkları söndürmüştü. Bense ışıkları yakmaya hiç yeltenmemiştim bile. Işığa ihtiyaç duymuyordum. Alışkanlıktan öte bir sebepti bu. Yanan her ışığın karanlığımda boğulması ile ilgiliydi. İçimden sahipsiz şiirler, şarkılar geçiyordu her gece. Her gece soluğumda takılı kalan bir kanca içimdekileri acımasızca çekiyordu. Ve ben bu acıyla ne çok sözü yarım bırakıyordum. İçimde iki kuş daha doğmadan yüreğime sığınmaya çalışıyorlardı. Oysa ben karanlıktım, yüreğim karanlıktı. Anlatamadım. Onlar doğarken ben ölecektim, anlatamadım. Bende tuttum o soğuk geceye bir ağaç daha ekledim. Rüzgâra karşı koyacaktı ve kuşları sahiplenecekti. Uyursam, gecenin yarımlığı tamamlanacaktı. Uyumadım.

ünlerce baktım ona. Gözlerim bir onu görüyordu. O, içimdeki kuşların babasıydı. Benim ah’larımın sahibiydi. Ah’lar ağacımdı. Didem Madak’la buluşmuştuk şimdi aynı yerde.
ünlerce baktım ona. Gözlerim bir onu görüyordu. O, içimdeki kuşların babasıydı. Benim ah’larımın sahibiydi. Ah’lar ağacımdı. Didem Madak’la buluşmuştuk şimdi aynı yerde.

Uyumadığım her gecenin güneşi doğuyordu. Bense pencere kenarına sürekli gelip gidiyordum. Ağacım yerli yerindeydi. Dikkat ediyordum da sokaktan geçenler onu fark etmiyordu. Yalnızca ben ve diğer ağaçlar farklı olduğunu anlıyorduk. Çünkü doğan güneş ikimizin göğsünde daima batıyordu. Gözlerime bakıyordu ve ben beklediğini anlıyordum. İki kuş bir gelseydi, bir konsaydı dallarına… Ah! Belki ölecekti benimle birlikte kahrından. Ama istiyordu işte, biliyordum.

Günlerce baktım ona. Gözlerim bir onu görüyordu. O, içimdeki kuşların babasıydı. Benim ah’larımın sahibiydi. Ah’lar ağacımdı. Didem Madak’la buluşmuştuk şimdi aynı yerde. Şiirler okurdum kitabından. Çok yakındım. O kadar yakındım ki sözler benimse ezgiler ona aitti. Dokunsam köklerine dolanıp boğulacaktım. Dokunamadım…

Uyumadığım her gecenin güneşi doğuyordu. Bense pencere kenarına sürekli gelip gidiyordum. Ağacım yerli yerindeydi.
Uyumadığım her gecenin güneşi doğuyordu. Bense pencere kenarına sürekli gelip gidiyordum. Ağacım yerli yerindeydi.

Böyle böyle kaç günü susarak geçirdik, bilmiyorum. Zamanı gelmişti. Yüreğim pencereleri, duvarları aşarken artık içimdeki bir sözcüğü bile aşamıyordu. Tüm zamanlar soluk boruma dolmuş ve akreple yelkovanın buluşmasını bekliyorlardı. Ben ölecektim, öyle bir ölecektim ki içimdeki kuşlar bunun bilinmez hüznüyle büyüyecekti.

Akrep ve yelkovan buluştu.
Baba hazır. Dalları ve yaprakları kuşları bekliyor.
Pencere, duvar, ev unutkan.
Uyku hiç olmadığı kadar davetkâr.
Didem Madak artık şiir yazmaz. Ardımızda ah’lar ağacı.

Ve kuşlar…
İçimden kanatlanmayı öğrenip uçtular.

8 YORUMLAR