Durdum. Yaptığım işi bir an olsun bırakıp pencereye yöneldim. İnsanlara baktım. Hepsi hayatı yakalamaya çalışan birer oyuncak, hayat ise onlarla oynayan bir çocuk. Çocuk, oyuncakları alıyor ve oynamaya başlıyor. Sıkılınca da atıyor bir kenara hiçbirinin duygusunu düşünmeden. Başka bir oyuncak alıyor, sıkılıyor, atıyor. Bu döngü sürüp gidiyor öylece. Kenara atılmayı, itilip kakılmayı yediremeyenler bırakıyorlar kendilerini bir yamaçtan aşağıya. Geride kalanlar perişan… Ardından bir selâ okunuyor. Unutulup gidiyor sonra o beden. Hani derler ya hayat devam ediyor ne olursa olsun. İşte hayat devam ediyor atmaya kenara köşeye. Acımasızlık, yüzsüzlük cabası. Zaten değil miydi Tanrı ceza için Adem ve Havva’yı dünyaya gönderen?
Fatih Sultan Mehmet’in savaşı mesela. “Ya ben konstantini alacağım ya konstantin beni.” dememiş miydi? Konstantini aldı fakat canını Hakka teslim etmişlerden söz eden yok. Geride kalanlar yeniden perişan, isimsiz, belirsiz…
Konstantinin adaletsizliği var bir de yetmezmiş gibi. Dile getirilmeye korkulan. Biri hangi entariyi alsam diye düşünürken diğeri onca evlada nasıl bakarım diye düşünür. Biri o son kalan yüzüğü alamadığı için ağlarken diğeri eve gelirken ekmek alamadığı için ağlar. Gözyaşları sel olur garibin de herkes orada boğulur gider. Hiç kimse düşünmez elinin tersiyle silmeyi yanağından o tuzlu suyu. Hayat böyledir işte. Acımasız, adaletsiz, yüzsüz…
Gerçekten çok başarılı
Teşekkürler Emrah
gerçekten çok güzel ellerine sağlık ama sanki ilk kısım ile son kısım arasında anlatılmak istenen çok farklı gibi.Yani ilk kısmı ve son kısmı okuyan insan bu ikisinin birbiriyle doğrudan bağlantılı bulamaya bilir. vurgulanmak istenen şey başta ve sonda çok farklı