Hafta sonuna yaklaşmanın verdiği yorgunluk insanların suratında yine bu sabah.
Hoş, hafta başında da “Yine iş” mutsuzluğu. Yani insanların suratı hep böyle. Bir tek şoför dinç görünüyor 317 otobüste.
Bir pilot edasında, kulağında kulaklık, cam kenarına koyduğu telefonun navisgasyonuyla hemhal, öndeki otobüse yetişme gayesinde.
Haliyle otobüste uçak kıvamında,insanlar ise pestil.
Birbirlerine yapışmış olan semttaşlarımın ölmeden ve düşmeden işe yetişir miyim telaşı, yorgun suratlarına ufak bir hareket katıyor ara ara saatlerine baktıkça.
Kardeşler Fırın kağıtlarına sarılı ekseri peynirli olan poğaça kokusu ve ağız kokusunu bastıran hunharca sıkılmış parfüm kokuları.
Otobüsün sessizliğiyle uykunun azizliğine uğrayan,sabah erken saatlerde kalkılıp özenle hazırlanmış olan o jöleli saçlar, artık otobüsün camında.
Çizilmiş bir karizma kıvamında.
Kimileri karizmayı koruyor sabahın köründe okunan kitaplarla.
Bazılarıysa ne karizma ne kitap,olduğu gibi, candy crush onun tek derdi.
İtfaiye meydanına doğru bilmem kaç mil hızla uçarken yapılan ani fren otobüsteki sessizliği bozuyor. Bir kaç cık cıklama sonrasında eski sessizliğe kavuşuyoruz.
Neyse ki her şey yolunda.
O kalabalıkta birde yandaki eşyalar.
Çantalar,hırkalar,poşet ve şemsiyeler.
Nazlı kız misali yağar mı yağmaz mı diye düşündüren Ekim.
Ve sessizliği bozan beklenen ses;
“Lütfen arkaya ilerleyelim”
Güzel bir tebessüm oluştu yüzümde. teşekkür ederim. eline yüreğine sağlık…
eyvallah. ne güzel.