Küçüklüğümüzde top peşinde koşturup, taşlı sahalarda çamur içinde kaldığımız günleri hatırlıyorum. Kaleyi sahanın en büyük taşlarından döşer, üç korner bir penaltı derdik. 2 gol yiyince değişen kalecilerimiz vardı, yani takımda herkes eşitti.
Tebessümle andığımız o 90’ların çocukluğunu yaşayanlardanım. Mahallemizde kramponu giyince hepimiz o dönemin yıldızlarıydık. Kimimiz “Baba Ronaldo” , kimimiz Zidane’dık. Sol ayaklı arkadaşlardan çoğunun adıysa Rivaldo’ydu. Efsaneleri yaşarken oralara geleceğimizi, nasıl da güzel hayallerin içinde süslerdik.
Taştan Filesiz Kalelerimiz
Dışarıya çıktığımızda saha evimin hemen karşısı olmasına rağmen, akşam ezanından önce evde olması gereken bir ailenin çocuğuydum. Kapıdan çıkar çıkmaz vakit kaybetmemek için koşar, maçın ben yokken başlamaması için dua ederdim. Çünkü maç başladığı an 5’te devre olur, 10’da biterdi ve maçın yarıda kesilmesi çok zordu. Kurallarımızı bile koymuştuk, mahalleler arası maçlar için hazırlanır aramızda kaptan belirlerdik. Takım kaptanı aynı zamanda teknik direktördü, başka mahalleden oyuncu oynaması yasaktı. Gerekirse sayı tutmasın yine de alınamazdı, ama karşı takım kimin kadrosu azsa ona uyar onlar da o kadar kişiyle sahaya çıkardı. Oyuncu değişikliğinde sınırımız yoktu, ama genelde kadro sabit kalırdı. Mahalle maçı turnuvalarının galibine yenilen takımlar birleşip tatlı alır, yenilgi bile tatlıya bağlanırdı. Bu karşılaşan takımlar da mahallelerden değil, bir mahallenin sokağındandı aslında. Ama bizim oyunumuzun adı belliydi, “Mahalle Maçı” kültürünü değiştirmeyi hiç düşünmemiştik. Bazen okul bahçemizde topumuz olmaz, yuvarlak taşlardan bir tane alıp yine de o maçı yapardık.
Meşin Yuvarlağın Peşinden Yarınlarımıza
Bizden sonraki nesillerin sürekli bilgisayardan oynaması beni gerçekten derinden yaralıyor. Zidane olmak için hayaller kuramayacak çocuklar için, üzülmeden edemiyorum. Hayallerle büyür çocuklar, belki de o taşlı tarlaları saha yapıp peşinde koştukları topları başarılarının bir hikayesi olarak anlatırlar. Düşleri elinden alınan nesillere yardım etmemiz gerekiyor, çocukların mahallede top oynamasını yasaklayan ailelerin varlığını hissetmek bile istemiyorum.
Arda Turan kardeşimizin de benim gibi yaşadığı bir çocukluk dönemi olduğunu öğrendim. Belki ben hayatımı başka bir düzene oturttum, ama o hayalleri kurmak bile bana güzel bir çocukluk anısı bıraktı. Arda Turan benim aksime çalıştı ve hayranı olduğu insanlarla aynı takımda olmak gibi bir gururu yaşadı. Bizlere içimizden birinin bunu başardığını gösterdi. Barcelona’ya O gitti, fakat aynı çocukluğu yaşayan milyonlar, belki Arda’dan daha fazla gurur duydu. Yeni nesillere verilecek en güzel örneğimizdir, bu kardeşimiz.
Başarmak Belki de Sokaklarda Taşlı Sahada Koşmak
Arkadaşlarımızla beraber oynanan oyunlarla güzel çocukluk, onlarla koşup büyümekle, annelerimizin dışarıya çıkıp herkesin içinde bize bağırıp çağırmasıyla güzel, belki terli su içip koştuğumuz zamanlarda hastalanıp, arkadaşlarıyla hasta olduğumuz için görüşememenin moral bozukluğuyla güzel. Arkadaşlığı spor yapmak, herhangi bir oyun oynamak, belki de muhabbet etmek sayesinde çocukken öğreniriz.
Arda Turan’ı buradan çocuklarımıza örnek olan bu başarı öyküsünden ötürü tebrik ediyorum. Umarım bunu başarman sokakları yeniden ortaya çıkarır ve sana inanan o küçük hayranların, senin sayende bir gün senin bulunduğun yerlerde olur.
Nice Mahalle Maçlarına!