Burası orası değil mi,
bekle beni burada,
geleceğim dediğin…
Bu durak o durak değil mi?
yağmur yağıyordu,
ve ben seni bekliyor,
seni seviyordum,
sırılsıklam,
dur’suz duraksız…
bu yoldan gitmiştik,
buluşunca elin elimle…
El mi olduk sahi???
El’deki ellerin,
hiç mi sızlatmaz içini…
hiç mi acımaz,
sevdayla öptüğüm dudakların?
Mucizem!!!
hangi kör gayyalara hapsettin bizi?
durmuyor mu teninde kokum?
sızlamıyor mu burnunun direği?
sızlatmıyor mu
göğsündeki ben içini?
yakıyor içimi,
her adımında bu şehir…
Göğsümde,
kaburgamın ortasında,
tanrının bile sevmediği,
sevilmeyen lanetli bir kemik…
yaralı atlar,
can çekişiyor,
tepiniyor üstünde…
sende tatlı tebessüm bin anı,
bende binbir acı,
acılarla örülü bir yamalı urba,
zehr-i zıkkım,
içinde boğulduğum çukur,
bu koca şehir…