Bu yaz adını bilmediğim, Akdeniz Bölgesindeki tatil beldesine gitmeden hayatımın en zor anlarını yaşadım. Çünkü sahillerde hep kumdan kale yapılırmış. Ben de kumdan kaleler yapmak için kova ve küreğimi alıp, Jamie’yi vazgeçmek zorunda kaldım. Hayatımın en zor kararlarından biriydi bu verdiğim. Tam her şey hazır, kapıdan çıkıyoruz derken “Oğlum ayını mı alacaksın yoksa kovanı mı?” diye bağıran annemi duymamış olmayı o kadar çok isterdim ki. Önce cevap veremedim, ikisini de çok seviyordum. Odama girip yatağa atladım. Kafamı yatağa gömdüm ve düşünmeye başladım. Bebeklik arkadaşım Jamie mi yoksa deniz kenarlarının vazgeçilmez eğlencesi kova ve kürek mi? Annem geldi odaya ve bağırarak bana “Hadi oğlum seni mi bekleyeceğim, ayını alıyorum.” Dedi, annem yolculuklara çıkacağımız zaman hep gergin olur. Korktum bir şey diyemedim. Gözleriyle kapıya gidip ayakkabılarımı giymemi işaret etti. Anlamıştım çünkü biz annemle çok iyi iki arkadaştık aynı zamanda. Ayakkabılarımı giydim tam annem kapıyı kapatacakken, “Anne duuur!” ve odama doğru koşmaya başladım. Annem arkamdan bağırmış sanırım ama hiç duymayım. Komodin üzerindeki kovamı kaptığım gibi annemin yanına koştum. Annem de elindeki Jamie’yi kapıdan içeriye doğru attı.
Belki ikisini birlikte alırım demiştim ama yok, yaptığım plan işe yaramamıştı. Ayrıca eve ayakkabılarımla girdiğim için üzerine bir ton azar yemiş, tatil yolculuğumuza ağlayarak başlamıştım. Ve size bir şey söyleyeyim mi? Kovamı o hışımla kaptığımda fark etmeden içindeki küreği yere düşürmüşüm. Çok sonra fark ettim. Taa gideceğimiz yere vardığımızda, denize girmek için hazırlandığımızda fark ettim. Babama çok yalvardım gittiğimiz yerde, buralarda bir yerden kürek alalım diye ama hiç oralı bile olmadı. Kaale alıp verdiği tek cevap vardı: “Ellerini kürek gibi kullanırsın.” Hoş o da dalga geçer gibi ya neyse… Ben 5. Sınıfa gidiyorum. Ve ben o zamanlar beşinci sınıfa daha yeni geçmiş bir çocuk için oldukça zor zamanlardı. Hem Jamie ve Kova arasında kalıp hayatımın en zor seçimini yapmak zorunda kaldım. Hem de Kovanın içindeki küreğimi düşürdüm. Omuzlarımdaki yük o zamanlardan başlamıştı ağır gelmeye. Kader utansın!
Neyse Allahtan plajda, aynı otelde kaldığımız bir kızla tanıştım. Onun vardı küreği. Ben ne zaman kumdan kale yapmak için kovamı elime alsam o da yan taraftan kova ve küreğini alıp yanıma gelirdi. Hiç sıkıntı yaşamadım yani bu konuda. Biraz düşündüm de, sanırım o kız benden hoşlanıyordu. Ama ben ondan hoşlanmıyordum tabi, kimseden hoşlanmıyordum…
Bu arada benim ayımın eskiden adı Sarı Kız’dı, annemle öyle koymuştuk. Çünkü annem küçüklüğünden beri onların Sarı Kız adındaki bir ineğiyle arkadaşlık yapmış, yalnız bir kız çocuğuymuş garibim… Benim arkadaşımın adını da o yüzden Sarı Kız yaptık. Ama geçen sene Can bize geldiğinde “Sarı Kız ne lan? Bebek misin?” dedi. O yüzden Canla biraz düşünüp, Jamie koymaya karar verdik, hem karizmatik hem de sevimliydi.
Tatil dönüşümüzde yeniden doğmuş gibi oldum. Gidişimizdeki yoğun stresi unutmuştum resmen. Çok uzun süren, bol şarkılı ama sıkıcı yolculuğumuzun ardından şehre girdik. Bir süre sonra da bizim mahalleye. Arabadan inince sarı evlerin oradaki toprak sahaya uğradım belki arkadaşlarım oradadır diye. Bizimkiler maç yapıyordu. Çocuklar beni görünce başıma toplandılar hatta bazıları bana sarıldı. Şaşırmıştım, çünkü pek sevildiğimi düşünmem ben bizim mahallede. Ana kuzusu diye dalga geçerler sürekli. Herhalde “Çok dalga geçtik, biraz da sevelim…” diye düşündüler.
Berke hemen atladı: “Lan Mete, mahalleye yeni taşınan ailenin kızını gördün mü? Sizin üstünüze taşındılar.”
Görmemiştim, umrumda da değildi zaten. Kızlarla pek aram iyi değildir benim. Hep kavga ederiz. Hatta bir keresinde Pelinle kavga ettiğimizde beni dövmüştü. Sınıfın bütün erkekleri bir kızdan dayak yedim diye bir hafta benimle konuşmamıştı. Bilmiyorlardı ne kadar duygusal olduğumu, kimseye zarar vermek istemediğimi, neyse… Karşımda yarım hilal şeklide duran arkadaşların hep bir ağızdan bana yeni taşınan kızı anlattılar. Abisinden, boyundan, saçlarından, bacaklarından bahsettiler. Güzelliğini, onu görünce sarhoş gibi kaldıklarını anlatıp durdular. Benim kızlarla pek işim olmaz ama o kadar abartarak anlatıyorlardı ki beni bile merak ettirecek cinstendi söyledikleri.
Toprak sahada biraz daha zaman geçirdikten sonra akşam ezanıyla evin yolunu tuttum. Apartmandan içeri girdiğimde benim boylarımda, saçlarını at kuyruğu yapmış bir kız merdivenlerden bana doğru iniyordu. Bu o mahalleye yeni taşınan kız olmalıydı. Göz göze geldik; cılız,titrek bir sesle “İyi akşamlar” dedim. Karşılık vermedi. Ama haklıydı. Ben de onun kadar güzel olsam, bana karşılık vermezdim sanırım. Eve çıktım ayaklarımı sürüye sürüye. Gitmeden önce annemin attığı ve hala aynı yerinde duran Jamie’yi alıp doğru kendi odama gittim. Pencerenin önüne çektim sandalyemi, her zamanki gibi hayal kurmaya başladım. Bana küs olan Jamie ile birlikte, o kızda benim gördüklerimi görmemeleri için Allah’a dua ettik. Ki görmedikleri de açıkça ortadaydı, görmüş olsalardı bana biraz da gözlerinden bahsederlerdi. Ya da onu görünce sarhoşa döndüklerini anlatacakları yere, göz göze gelince üzerlerinde biriken o saf hoşluktan bahsederlerdi.
Çok sonra öğrendim Sevde imiş adı…